Erdal Güven

Erdal Güven

Mahalle Baskısı

Seçimlere şurada 9 gün kaldı. Bu pazar değil bir dahaki pazar sandığa gidip anayasal görevimizi ifa edebilmek için oyumuzu kullanacağız. Kime oy vereceğim belli ama sahip olduğum basın meslek ilkelerime olan saygım nedeniyle açıklamayacağım. Ama ne kadar saklamaya gayret göstersem de bu yazının sonunda anlayan anlayacak. Ne yapalım artık bu konuda yapacak bir şey yok.

Ancak ben burada seçim öncesi seçmenler üzerinde kurulan mahalle baskılarından söz edeceğim. Bu baskı her görüşte o kadar güçlü ki, seçmenler oy vermek için kabine girip kendi hür iradeleriyle baş başa kalıncaya kadar siz söylediklerine pek itibar etmeyin. Zaten kamuoyu araştırma şirketlerinin bu kadar büyük yanılma yaşamalarının nedeni de bu. Seçmen çevre baskısı nedeniyle vereceği oyu gizliyor. Seçim günü kabinde önüne seçmen kağıdını aldığında söylediğinden çok farklı bir isme mühür basabiliyor.

Daha önce de yazmıştım. Ben Ankaralı bürokrat bir ailenin oğlu olarak büyüdüm. Ailem tam anlamıyla laik, Mustafa Kemal Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı CHP sempatizanıydı. Sempatizanı diyorum çünkü bizim ailemizden kimse aktif siyasete girmedi. Hep devlet millet için çalıştı. Hemen hepsi ya devlet memuruydu, ya da büyük şirketlerde üst düzey yönetici. Öyle ki esnaf bile yoktu bizim ailede. Ailede herkes mükemmel olmak zorundaydı. En azından bir şeyi çok iyi yapmalıydı. İyi okullarda okutulduk. Ben hariç tüm kuzenlerim ve tabi ki abim hep devlet memuru oldu. Hepsi de tüm yaşamları boyunca mükemmel olmak için aşırı gayret gösterdiler. Çocuklarını da kendileri gibi yetiştirmeye çalıştılar. Kötü bir şey değil mükemmeliyetçilik ama ben olamadım. Mükemmel sıfatı bana uymadı.

Önce çok kötü bir öğrenci oldum. Sonra sokağı tanıdım. O zaman Ülkücü oldum. Ülkücülük dönemimde evde tanıdığımdan başka bir devlet tanıdım sokakta. Sonra bence kendime en çok yakışan mesleğe sahip oldum. Gazeteci olarak hem sokaktaki devlete hem de bürokrasiye çok yakın oldum. Sokakta kim varsa hepsini çok iyi tanıdım. Ama hep güzel bir sentez yaptım hayatımda. Bugün Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığını ben yıllar önce kendi bünyemde yaşadım; milletle devleti içimde kucaklaştırdım. O yüzden benim çocukluk arkadaşlarım benim bugün Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklememi anlayamıyorlar.

Ben ailemden devlet terbiyesi aldım. Bizim için devlet siyasetler üstü bir kurumdu. Ben çocukluğumda güçlü bir Türkiye hayali ile yaşadım. Türklüğün dünyaya şan vermesi için uğraştım. Küçücük yaşımda Kıbrıs’a gittim. Bosna’ya gittim Azerbaycan’a, Karabağ’a gittim. Şimdi beni yandaş olmakla suçlayanlar mahallelerinde top oynarken ben Türklüğün şan alması için görev yaptım. Ama aldığım aile görgüm benim hiçbir zaman bir mahalleye ait olmamı istemedi. Ben de istemedim. Hayatım boyunca inandığım değerlerle bir Türk Milliyetçisi oldum. Ve Devlete hizmet ettim. Bu arada şunu da belirteyim ki, Asteğmen maaşım dışında devletten tek delikli kuruş almadım. Şimdi bunları niye yazdım. Geçen hafta Lider Haber TV’de yaptığım program sonrası beni arayan çok sevdiğim emekli Büyükelçi arkadaşım beni iktidar yandaşı olmakla suçladı. Hatta bana dönek anlamına gelecek cümleler kurdu. Hiç kızmadım. Onun cahilliğine verdim. Ben siyasetler üstü düşünürüm. Devletten aldığı maaşla devleti Amerikan emperyalizmine peşkeş çekmek isteyenler gibi düşünemem. Ben çocukken bana tam bağımsız güçlü bir ordu olmadan dünyada söz sahibi olamazsın diye öğretmişti çok sevgili bir büyüğüm. Dün TEKNOFEST alanını gördüm. Askeri teknolojide silah sanayiinde geldiğimiz yeri gördüm. Ben oyumu tam bağımsız Türkiye’den yana kullanacağım.

Ha bu arada hala seküler bir hayatım var. Ama sekülerlik dinsizlik olarak algılanmasın. Günahım da sevabım da benim, ne kimseye karışırım ne de kimsenin bana karışmasına müsaade ederim Benim içimde her değerin ayrı bir önemi var. Kendimi hiçbir kalıbın içine sokmam, hiçbir zaman da değerlerimden vazgeçmem.

Diğer Yazıları

Yorumlar