Erdal Güven

Erdal Güven

Özel Haber

Öyle “Özel Haber” deyip geçmeyin.Gerçi şimdilerde çok esamesi okunmuyor ama, ben mesleğe yeni başladığım yıllarda özel haberler saklanır, prova baskılara bile verilmez, gece belirli bir saatten sonra sayfa değiştirilir ve özel haber kullanılırdı. Hem de nal gibi,  “Özel Haber” imzasıyla…

Her özel haber diğer gazetecilerin canını yakardı. Bu nasıl bir sadistlikse, diğer gazetecilerin canının yanması, özel haberi yapana bir kat daha keyif verirdi.

Bu aslında kumar gibi bir şey, sürekli kazanan yok. Mutlaka iki kere kazanıyorsan, üç kere de kaybediyorsun. Çünkü sen özel haber yaparken, rakip gazetede çalışanların da elleri armut toplamıyor.  Ben çok net hatırlarım, her sabah gazetede, masamda rakip gazetelerin sayfalarını korkarak açtığımı. Polis muhabirinin kaderidir. Ya haber atlatır, ya da içinde patlar, haber atlar.

Şimdilerde gazeteciler özel haberi ancak kendilerine gelen dosya zannediyorlar. Vallahi hiçbir medya kuruluşunu ve orada çalışan deneyimli gazeteci arkadaşlarımı suçlamıyorum. Yeni nesil gazetecilik öğrencileri okullarında bir şey öğrenmiyor. Eh onları eğitecek ustaları da bir şeyden anlamıyor. O zaman bizim gibi dinozorlar hala medyada iş bulabiliyor. Karar verdim bundan sonra bu köşede tecrübelerimi de paylaşacağım. Dinlemiyorlar, belki okurlar da bir şeyler öğrenirler. Bizim bebeler için özel haber diye bir şey yok. Onlar "SEO" denilen kelime oyunlarından medet umarak haberlerini okutmaya çalışıyorlar, halbuki adam gibi haber yapsalar vallahi de billahi de herkes okur. Haberin kendisi zaten SEO’dur.

Bu arada racondandır; atlanılan haber asla kabul edilmez ve o haberi yalanlatmak için el birliği ile çalışılır. Yok, atladığını kabul edersen, vay geldi haline.

Neyse, gençlik günleri… Ankara Emniyet Müdürlüğü koridorlarında geziyorum. Müdürler arası devriye turunu atarken, Terörle Mücadele Şube Müdürü Burhan Tansu’nun odasına da uğradım. Burhan Bey, çok alışık olmadığımız emniyet müdürlerinden. Paris’te görev yaptığından yabancı dil biliyor. Fotoğraf meraklısı ve kelebeklere düşkün. Bizim terörle mücadeleciler dağda bayırda terörist kovalarken, pek kelebek incelemeye vakitleri olmamıştır tabi. Ama Burhan beyin özel tutkusuydu, kelebek fotoğrafları çekmek. Ben, hayatımda bu kadar ince ruhlu bir siyasi şube müdürüne rastlamadım. Adam o kadar ince ruhluydu ki doğum günümde, evime koca bir pasta ile gelip, yaş günümü kutlamıştı.

Neyse, ben yine çat kapı odaya girip, günlük çay istihkakımı istemeye hazırlanıyordum ki masanın üzerinde türbanlı bir kızın, boydan çekilmiş fotoğrafı dikkatimi çekti. Benim fotoğrafı gördüğümü anlayan Burhan Bey, acele bir hareketle fotoğrafı saklamaya çalıştı ama ne çare… Ben haberin kokusunu almıştım bir kere. Önce, kibarca kızın kim olduğunu sordum. Ben sordukça, o lafı başka yerlere getiriyordu. Sonunda, yalvar yakar, kızın Süleyman Demirel’e suikast hazırlığı içinde olan, bir Dev-Sol militanı olduğunu öğrendim. Dev-Sol’un suikast timi anlaşılmamak için mütedeyyin bir aile kimliği ile Demirel’in Ankara Güniz Sokaktaki evinin bitişiğindeki apartmandan bir daire tutmuştu. Haberi öğrenmiştim ama operasyon bitmediği için haberi kullanmamamı söyledi.

Masadaki resmi bana verdi ve “Sana güveniyorum. Bir gün bekle, resimli güzel manşet vereceğim,” dedi. Resim bende olduğu için bir gün beklemede bir sakınca görmedim. Gazeteye gidince haberi yazdım ama göndermedim. Ertesi gün, daha kahvaltımı etmeden, Sabah Gazetesi’ndeki manşeti görünce, beynimden vurulmuşa döndüm. Sabah’ın deneyimli polis muhabiri Adnan Gerger, nereden öğrenmişse öğrenmiş ve haberi patlatmıştı.

Başladım kara kara düşünmeye. “…… giren şemsiye açılmaz” ama ne yapayım elimde değil, parmaklarımın arasından kayıp giden manşeti düşündükçe kahroluyordum.Tam, patrona ne diyeceğim diye düşünürken, ikinci kattan aşağı doğru yayılan bir haykırışla kendime geldim. Ankara temsilcisi Fatih Çekirge, beni çağırıyordu. Artık şahadet getirmenin zamanı geldi diye düşündüm. Haberi okuyunca bu kadar sinirlenen adam, beni görünce kesin vurur diyordum.

Korkarak ikinci kata, odasına çıktım. Önce haberi yalanlamayı düşündüm. Ama resmi elimde olan bir haberi yalanlamak, çok da etik olmayacağından, gerçeği olduğu gibi anlatmaya karar verdim. Daha, tam “Ben bu olayı biliyordum, işte bu da fotoğrafı. Ben haber atlamış sayılmam,” dedim ki Fatih Çekirge kaba etine çuvaldız batırılmış bir canavar edasıyla haykırarak yerinden fırladı.

Ve “Tamam, kovuldun. Çık dışarı!” dedi.

Ulan, niye kovulduğumu bile anlamadan kovulmak zoruma gitmişti. Belki yanlış anlamıştır, lafı ağzımda geveleyerek “Yahu patron, dur konuyu bir kere daha anlatayım,” dedim. Bir, iki daha bağırdı. Matadorun kılıcıyla canı yanmış boğalar misali, odanın etrafında iki tur attı ve koltuğuna yığıldı. Beş dakika anlamsız gözlerle bana baktı.

Ben, ‘Tamam, artık öldü kurtuldum, bundan sonra fırça atamaz,’ diyordum ki birden koltuktan fırladı ve bağırarak “Ulan, ne güzel haberi piç ettin! Bu haber tutulur mu? İnsanın içinde patlar. İşte, oh olsun! Hem manşetten oldun, hem de işinden!” dedi ve odasını terk edip gitti. Baktım, odada kimse yok. Hazır gitmişken, darbe yapıp koltuğunu ele geçireyim dedim ama zamansız gelmesi sonucu olabilecekler aklıma gelince, hemen kararımdan vazgeçtim.

Siyasi Şube Müdürü Burhan Tansu’ya verdiğim söz nedeniyle işsiz kalmıştım. Ne yapayım, haberin bir ateşten top olduğunu, kucakta beklemenin kimseye bir yarar sağlamayacağını, ilk fırsatta elden çıkartılması gerektiğini öğrendim ama iş işten geçmiş işsiz kalmıştım. Haber merkezine inerken, göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Sabahın köründe kediler, köpekler ve bir de temsilci ile ben ayakta olduğum için, olaylara kimse şahit olmamıştı ama bu duyulmayacağı anlamına gelmezdi.

Hemen Siyasi Şube Müdürü Burhan Tansu’yu aradım ve sayesinde issiz kaldığımı söyledim. Soğuk bir sesle "geçmiş olsun" dedi. İşte o an, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ben, bir özür diler derken, o kuru bir geçmiş olsun deyip, telefonu kapatmıştı.

Tam, artık masamı toplamaya karar vermiştim ki Burhan Tansu müdürün şoförü aradı ve gazeteye geleceklerini söyledi. Ben telefonu kapattıktan beş dakika sonra, önce temsilci Fatih Çekirge, ardından da siyasi şube müdürü, koşar adım bürodan içeri girdiler ve Fatih Çekirge’nin odasına kapandılar. 10 dakika, 20 dakika, yarım saat, 1 saat ses yok… Ulan, içerde ne oluyor, meraktan öleceğim. Çaycı bile bir şey bilmiyor. Neyse, 1 saat 10 dakika sonra haber gönderip, beni çağırdılar. Baktım, Fatih Çekirge’nin suratı gülüyor. Sabahki sinirinden eser aklamamış. İçime biraz olsun su serpildi ama işe geri alıp almadığını bilemediğim için, içim içimi yiyordu.

Fatih Abi, tam uzun uzun bana haber atlamanın ne kadar acı bir şey olacağını anlatmaya başlayacaktı ki Burhan bey söze girdi ve benim yeniden işe alınmam için "beş özel haber karşılığı" anlaştıklarını söyledi.

Evet, yanlış okumadınız. Tam beş özel haber karşılığı atılmaktan kurtulmuştum.

O gün, bugündür özel haber konusunda kimseye söz vermem. Söz vermediğim için de haber elime geçer geçmez yazarım.

Diğer Yazıları

Yorumlar