Erdal Güven

Erdal Güven

Başkası olma, kendin ol

Ethos, Pathos, Logos üçlüsünün yazarı Aristoteles, ikna sanatını detaylı şekilde incelerken, bu sanatın iyi niyetliler için müthiş bir rehber, ancak kötü niyetliler için de kullanışlı bir silah olabileceğinden bahseder.

İnsanların birbirlerini ikna etme çabaları neredeyse ilk insanlık dönemine kadar gider. İletişim, ikna sürecinin temelinin oluştururken, iletişim süreçlerinde de en sık kullanılan olgulardandır “ikna”. Sürekli ikna etmeye çalışırız, arkadaşımızı, eşimizi, çocuklarımızı…Ve politikacıysak seçmen kitlelerimizi.

Yerleşik kanaatleri değiştirmek bir savaş kazanmak kadar zordur siyasette. Süreç ister, emek ister, tabiri yerindeyse kan, ter, gözyaşı ister. Siyasi tercihlerinde toplumsal bir aidiyet üzerinden hareket eden seçmenin kanaat ve algıları akşamdan sabaha değişmez.

O yüzden Türk siyasetinde liderler, yeni denizlere açılmak yerine kemik kitlelerini konsolide etmeyi tercih eder. Parti yönetimlerinde yaşanan değişiklikler sonrası sözde açılımlara yönelinse de, uzun iletişim, ikna ve algı süreçlerini göze alamayan liderler huzuru çekirdek kitlelerinde bulur, onlara yönelir ve onlar için siyaset üretmeye devam eder.

Algı kavramı, dünyada ilk kez Amerikan ordusu tarafından ortaya konmuş bir tanımdır. 

Psikolojik Harp (Psychological Operations) olarak da Türkçeye çevirebileceğimiz algı yöntemi Pentagon tarafından bugün de etkin şekilde kullanılmaktadır. 

Doğru şekilde planlanan ve yönetilen algı; kişileri, markaları hatta ülkeleri bile hedeflerinin çok ötesine taşıyabilir. Unutulmamalıdır ki, 'algı' yönetilebilen bir olgudur. 

 “Siyasal iletişim de temelde bir ikna ve algı yönetimi sürecidir”

Psikolojik operasyon tanımı, günlük yaşamda yumuşatılarak halkla ilişkiler, kamu diplomasisi ve hatta pazarlama faaliyetleri gibi farklı isimler altında uygulanır olmuştur. Günümüzde algı yönetimi siyasette de sıklıkla kullanılmaya çalışılmaktadır. 

Bütün bunları neden anlattım, nereye bağlayacağım diye merak ediyorsunuz tabi. Anlatayım; dün ekran karşısında geçtim ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mersin mitingini izledim. Özet görüşümü baştan söyleyeyim; “dağ fare doğurmuş, zarf mazrufa olmamış”.

“Büyük merakla beklenen”  Mersin mitingi, yıllar önce Cem Uzan’ın reklam ajanslarında milyon milyon bütçelerle kurgulanan partisi Genç Parti’nin mitinglerini hatırlatmaktan başka bir şey hissettirmedi. Sadece hatırlattı diyorum çünkü o mitingler çok daha başarılıydı. Cem Uzan’ın mitingleri döner-ekmek mutluluğundan mıdır bilmem ama çok daha heyecanlı geçiyordu. 

Kemal Kılıçdaroğlu uzun zamandır kendisi ve partisi içinde değişim, dönüşüm, açılım, helalleşme kavramları üzerinden yeni bir siyaset kurgulamaya çalışıyor. Dün mitingde Cem Uzan’vari gömlek hamlesi de belli ki, masa başında üretilen yeni bir siyasi imaj çalışmasının parçasıydı. Peki o görüntü Kemal Kılıçdaroğlu’na oturmuş muydu? Bence kesinlikle hayır.  

Politik başarılar için sadece partilerin kurumsal algısını yönetmek yeterli değildir. İmaj ve algı bir noktaya kadar yönetilebilir, iyileştirilebilir. Zarf mazrufa belli bir noktaya kadar imkan tanır.

Yanıltıcı bir düzenlemeyle sunulan imaj, gerçeğin ‘yaklaşık’ olarak bir sunumudur. İmaj gerçeği yeniden üretmez. Bu çalışmalar doğru yapıldığı zaman müthiş sonuçlar verirken, aksi durumlarda sadece kötü bir girişim olarak kalır, ancak geçici bir yanılsama yaratır.

Özetle söylemem gerekirse; algı yönetimi, hele ki siyasal algı yönetimi bir süreç, uzun bir süreçtir. Bugüne kadar ortaya koyduklarınız ve içeriğiniz, siyasal reklam dilinizle, algı yönetiminizle ne kadar örtüşürse o kadar doğru çıktılar alırsınız.

Bir siyasal iletişimci ve Alparslan Türkeş'i, Turgut Özal’ı, Süleyman Demirel’i, Necmettin Erbakan'ı ve Bülent Ecevit'i yakından takip etmiş bir gazeteci olarak diyorum ki; “başkası olma kendin ol, öyle çok daha güzelsin”.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Diğer Yazıları

Yorumlar