Twitleri katlayan başına gelene katlanır

Güzel bir atasözü oldu değil mi? Atasözleri dönemin şartlarına göre şekillenir. Bu da sosyal medyalı günlerin en ibret dolu bir atasözü olsun gelecek nesillere..

Bugün 16 Ağustos. Bizim kıyametçiler için verilen bir tarih daha çöplüğe gitti. Daha önce de ne kasımlar ne baharlar vardı. Hepsi geldi geçti. Bitti mi? Tabi ki bitmedi. Daha ne tarihler ne tehditler duyacağız neler yaşayacağız kim bilir.

Hastalıklı bir psikoloji bu. Hayatın akışı içerisinde olacakları bir ölümlünün belirleyeceği veya rolünün olabileceği düşüncesi dinen de normal ve doğru değil. Başımıza felaketler gelebilir, deprem olabilir, seller, kuraklıklar olabilir bunları FETÖ’ye yapılan operasyonlara bağlamak saçma ötesi bir düşüncedir.

22 Aralık'ta yapılanı o melun bedduadan sonra bu yapı içinde bir felaket beklentisi oluştu. Bu beklenti halen devam ediyor. Allah korusun ülkemizin başına gelebilecek her çeşit felaket bu insanları çok sevindirecektir. Ülkemizin yaşayacağı her çeşit olumsuzluğu kendi hesaplarına yorabiliyorlar.

İnsan eliyle gerçekleştirilen, terör saldırıları, siber saldırılar ve ekonomik saldırıları yakından tanıdık artık. Bunların kimlerin yaptırdığını kimlerin tetikçilik yaptığını çok iyi biliyoruz.

Yani kısacası, deprem olacak, siber saldırı olacak, kuraklık olacak diyerek bu hayatı yaşayamayız. Dönemin teknolojik imkanları çevresinde tedbirlerimizi alır, gerisini de Bizi yaratan ve öldürecek olana bırakır ve ona sığınırız vesselam.

Mücadele hala bitmemiştir. Çünkü bu yapının içte ve dışta faaliyetleri bitmemiştir ve kolayda bitmeyecektir. Hala, zaten Türkiye aleyhinde olan her türlü gelişmeye açık olan Batı kamuoyunu etkileyebilme güçleri vardır.

İnsan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğü gibi konulardan bir şey tutturamayan Batı medyası ve yöneticileri son dönemde çok ahlaksız ve bir o kadar da gerçek dışı bir olayı gündemde tutmaya çalışıyor.

İsveç Dışişleri Bakanı Wallström, "Türkiye'nin 15 yaşın altındaki çocukların cinsel ilişkiye girmesine izin vermesine dair kararı iptal edilmeli. Çocukların şiddet ve cinsel istismara karşı daha az değil, daha fazla korunmaları lazım" diye tweet attı.

Bir süre önce de Viyana Uluslararası Havalimanı'nın yolcu salonunda, Kronen Zeitung gazetesine ait elektronik panoda Türkiye'de 15 yaşın altındaki çocukların istismarına izin verildiği iddia edilmişti.

Akıl alacak, sabredilecek bir iftira değil bu. Tamamen alçaklık.

Şimdi Türkiye’de gündem ile uzaktan yakından alakası olmayan bu konu acaba nereye ve kime dayanıyor? Bu saçmalıkların kaynağı kimler?

Yabancı basına ve idarecilere kızmamak gerekiyor. Bunların görevi bu. Adamlar ülkelerini ve çıkarlarını koruyor. Kendilerini mülteci krizi ve vize serbestiyeti arasında tercihe zorlayan ya da ne olursa olsun ilk kez bir tercihe zorlayan bir lider ve Türkiye’nin gözlerinin önünde böyle büyümesini hazmedemiyorlar. Onlar tarih okuyorlar. Geçmişte neler yaşadıklarını biliyorlar. Tarihten kendilerine göre dersler almasını biliyorlar.

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neden Batı’da sevilmediğini daha dün Hürriyet gazetesine verdiği röportajla itiraf etmedi mi?

Jeffrey; "Batı daha önce Erdoğan’dan daha otoriter olan çok liderle muhatap oldu, olmaya da devam ediyor. Ama fark şu; Suudlar, Mısırlılar, lisanımı maruz görün her koşulda bize yaltaklanıyor. Erdoğan ise bizimle çatışıyor, çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor, dostumuz olmaya çalışmıyor." Diyordu.

Bunlar hepimizin zaten malumu. Burada bir sorun yok zaten. Bunu Türk halkının çoğunluğu istiyor Erdoğan da yapıyor veya Erdoğan böyle davrandığı için Türk halkının büyük bir çoğunluğu onu destekliyor. İstediğin açıdan bakmakta serbestsin.

Asıl sorun dışarıdaki düşmanı içeriden destekleyen, eline cephane veren iç destekçileri kimler ve amaçları ne? Asıl sorun bu..

Bunun cevabını vermek için 15 Temmuz öncesine dönmek gerekiyor. Yine varlığını, hayatını Erdoğan’ın bu ülkenin yönetiminden çekilmesi üzerine kurgulayanların sosyal medya ve medya çalışmalarına bakmakta yarar var.

Ülkeye değil de güce tapan hocalarına hizmet etmeye yeminli hipnozlu beyinler yerine; ülkenin inancına örfüne saygılı, vatan ve millet sevgisi dolu bireyler yetiştirmeye kalkan vakıf ve dernekleri bir ahlaksızın hatası üzerinden vurmayı erdem sayan, bu vakıflar üzerinden hükümete vuran zihniyetlerdir asıl sorumlu.

Hatırlayın Müslümanlara çeşitli yakıştırmaları yapanları ve tüm inananları yargısız infaz edenleri.

Sosyal medya mecralarında, bazen sol görüşlü bazen milliyetçi, bazen ateist, bazen terörist bazen dindar kimliğine girenler bu iddiaların, iftiraların asıl müsebbipleridir.

Durmadan kampanyalar yaptılar, diploma krizini her yerden açıklamalar yapılmasına rağmen günlerce kaşıyanlar bunlardı. Çözüm sürecinde katıksız milliyetçi olanlar, terörist öldürülünce bir numaralı HDP’li ve PKK’lı oluyorlardı. Kimi zaman Alevi kimi zaman Sünni'dirler. Her şehidin ardından hükümete saldıranlar, Soma'da kampanya düzenleyenler, gezide sosyal demokrat olanlar, bunlardı.

O günün konjonktürüne göre her türlü planlamayı yapıp ilgili “tag” lar üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalışırlardı. Tabi düşüncesi gereği gariban halkım da bunların oyununa gelir bu sayfalarda muhalefet yaptığını düşünürdü.

Kiralık kalemler, kiralık gazeteler, TV’ler ve haber siteleri bu kaynaklardan beslenir, iddiaları doğruymuş gibi haber yapar ve birlikte iftira kampanyaları düzenlerlerdi.

Kural belliydi. Erdoğan ne derse ne yaparsa sen onun tersi olacaksın, onun tersini söyleyeceksin. Burada çok hatalar yapıldı. Erdoğan’a saldıracağız diye, ne din düşmanlarına yaltaklık yapıldı ne vatan hainlerine beşiklik yapıldı. Bunların açtıkları sayfalarda dine ve dindarlara az küfredilmedi, vatana az sövülmedi. Ama robotlaşmış, sorgulamayan akıl için hepsine bir cevap vardı. Hoca böyle istemişti gerisinin hiç anlamı yoktu.

İşte her şey döndü dolaştı kendi ayaklarına dolandı. Bundan sonra yapacak bir şey yok. Yapılanların hesabını verme vakti geldi. Şimdi birçokları için düşünecek muhasebe yapacak çok zaman var. Birçokları, ailesini, mal varlığını, işini kaybetti. Belki düşünürler de ahiretleri için tevbe edip tekrar doğru yola dönerler. Yoksa bu hainliğin sonucu şehitlerin hesabını vermek çok zor olsa gerek.

Elbet düşünce özgürlüğü olmalıdır, ifade özgürlüğü olmalıdır. İsteyen muhalefet edebilmelidir. Ama yazılı ve görsel medyada olduğu gibi sosyal medyada da kişiler net olmalı ve hesap verilebilir olmalıdır. Kişiler yazdıklarından ve kişisel hak ve hürriyetlere yaptıkları tecavüzlerden sorumlu olmalıdırlar.

Bu konuda siber birimlerimizin çok güçlü olması gerekiyor. Hem önleme hem de yapılanlara karşılık verme konusu çok çalışılmalıdır. Bence kriter bu olmalı hukuk kurallarına göre gerçekte hakaret ve hainliğin cezası neyse sanalda da aynısı olmalı.

Yani bir kişi Başbakan’ın yüzüne cezası nedeniyle söyleyemeyeceği bir şeyi sosyal medya da söyleyememeli, açıktan yapamayacağı vatan hainliğini sosyal medyadan da yapamamalıdır.

Bu hak özgürlüğü kısıtlaması değil 79 milyonun hakkını korumaktır. Biz daha dün banyoyu öğrenmiş elin İsveçlisinin, Avusturyalısının, Almanının eline koz verip bize iftiralar atmasına izin verilmemesini, değerlerimize ve vatanımıza hakaret edilmemesini ve bunu yapanların hak ettikleri cezayı almalarını istiyoruz.

Çok mu şey istiyoruz. Emir ile twitleri katlayanların demir ile parmaklarının kesilmesini istiyoruz o kadar!

YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.

Yorumlar