Türkiye’yi ve dünyayı bekleyen kuraklık tehlikesi

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar, Türkiye’yi ve dünyayı bekleyen kuraklık tehlikesine ilişkin Daily Sabah’ta dikkat çeken bir makale kaleme aldı.

Birpınar yazısında, kuraklığın Türkiye'de ve dünyada olası etkilerini azaltmak için yeni stratejiler ve yol haritaları benimsemenin şart olduğunu ifade etti.

İşte Birpınar’ın o yazısı;

Kuraklık, yağışların uzun yıllar boyunca ortalamanın altında kalması durumunda meydana gelen, öngörülemeyen bir doğa olayıdır. Herhangi bir zamanda herhangi bir yerde olabilir ve başlangıcını ve sonunu belirlemek çok zordur.

Uzun süreli kuru hava koşulları, nem eksikliği nedeniyle orman ve su kaynaklarını olumsuz etkilemekte, bu kaynakların zarar görmesine ve azalmasına neden olmaktadır. Kuraklığın etkileri tarımda görüldükten sonra kaçınılmaz olarak suya bağımlı diğer sektörleri de domino etkisi ile etkilemekte, ekonomiyi, çevreyi ve sosyal hayatı da doğrudan etkilemektedir.

'Mega kuraklık'

Farklı kuraklık türleri vardır ve hepsi birbiriyle ilişkilidir. Örneğin meteorolojik kuraklık, yağışın belirli bir dönemdeki ortalamaya göre azalması kriteri dikkate alındığında ortaya çıkmaktadır. Ancak bu kuraklık türü ülkeye veya bölgeye göre farklı sınır değerlerde hesaplanmaktadır.

Tarımsal kuraklık, meteorolojik kuraklığın çeşitli özellikleriyle ilişkili olarak ortaya çıkar, çünkü bu, su kaynağının bitki büyümesini desteklemek için yetersiz olduğu anlamına gelir. Bu da üretimde azalmaya ve bitkilerde değişikliğe neden olur. Hayvancılık faaliyetleri de olumsuz etkilenmektedir.

Diğer bir tür olan hidrolojik kuraklık ise yer altı kaynakları, yüzey suları ve yağışla ilgilidir. Meteorolojik kuraklık devam ettikçe, su kaynaklarının yeterince hızlı yenilenmemesi nedeniyle bu tür kuraklık ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, yeraltı suyu seviyelerinde ve yüzey suyu seviyelerinde keskin bir düşüş var.

Ancak bugün, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından “mega kuraklık” olarak tanımlanan yeni bir kuraklık türüyle karşı karşıyayız. Mega kuraklık, normalden çok daha geniş bir alanda, genellikle 10 yıl veya daha uzun süre gözlemlenen bir kuraklık türüdür. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) rakamlarına göre her yıl dünya çapında en az 55 milyon insan kuraklıktan etkileniyor. Kuraklık nedeniyle insanların geçim kaynakları zarar görmekte, hastalık ve ölüm riski artmakta, su ve gıda güvenliği tehlikeye düşmektedir. Bütün bunlar kitlesel göçleri tetikleyen önemli faktörlerdir. Hepsi, kuraklığın neden “yeni bir salgın” olarak tanımlanabileceğini doğruluyor.

Türkiye'deki durum

Devlet Su İşleri (DSİ) verilerine göre Türkiye'de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 2000 yılında 1.652 metreküp (58.340 metreküp), 2009 yılında 1.544 metreküp ve 2020 yılında 1.346 metreküptür. Türkiye, su sıkıntısı yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Bu nedenle suyun ekonomik ve verimli kullanılması büyük önem taşımaktadır.

Türkiye'nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, IPCC tarafından iklim değişikliğinin etkileri açısından en çok etkilenen ve en hassas bölgelerden biri olarak kabul ediliyor.

Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre Türkiye'de yağış miktarı her yıl azalmaya devam ediyor. 2020 sonbahar yağışlarında önceki yıllara göre %53 azalma gözlemlendi. 2020 yılında Ege ve Karadeniz bölgelerinde son 40 yılın en düşük yağışlı sonbaharı yaşandı. Bu oranlar, su kaynaklarının tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Yağışların beklenenden daha uzun süre düşmesinin yanı sıra su kaynaklarının aşırı kullanımı gibi faktörler de kuraklığın etkilerini artırmaktadır.

Bu nedenle gelecekte Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge koşulları bağlamında değerlendirdiğimizde su daha da önemli hale getirecektir. Bu nedenle kuraklık oluşmadan önlem alınması, planlanması ve atılması gereken adımların belirlenmesi hayati önem taşımaktadır.

Yüzleşme zamanı

Ekim 2021'de Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde yağışların yetersiz kalması sonucu kuraklık tarım alanlarını olumsuz etkiledi. En son 50 yıl önce görülen kuraklığın şiddeti, ilçede yaklaşık 600.000 dönüm tarım arazisinin kurumasına neden oldu. Sonuç olarak, kuru tarım arazisi nedeniyle düşük bir verim oldu. Kuraklık nedeniyle yem bitkileri de zarar gördüğünden bölgedeki hayvanlar da bundan etkilendi.

Türkiye'nin orta kesimindeki Konya ovasında son yıllarda artan bir kuraklık sorunu yaşanmaktadır. Yeraltı suyunun aşırı kullanımı sonucu obruklar bölgede önemli bir tehdit olarak ortaya çıkmıştır.

Doğu Van ilindeki dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü'nde su 250-300 metre (820-984 fit) çekildi. Su seviyesindeki düşüşün temel nedeni, bölgedeki yıllık ortalama yağışların azalması ve sıcaklık artışlarına bağlı olarak artan buharlaşmadır. Bu faktörlerin yanı sıra aşırı kullanılan yeraltı ve yüzey suları da sorunu tetikledi.

Kuraklık, İstanbul'da da önemli bir sorun olarak ortaya çıktı. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre İstanbul barajlarındaki doluluk oranı %46. Geçen Nisan ayında bu oran %80 iken, yağış olmaması nedeniyle su kaybı 10 milyon metreküp olarak ölçülmüştü. Alibeyköy Barajı'nda geçen Nisan ayında yüzde 65 oranında dolu olan metropoldeki doluluk oranı Ekim ayında yüzde 16'ya düştü.

Edirne'nin batısındaki kuraklık nedeniyle bölgenin önemli su kaynaklarından biri olan Tunca Nehri, son yılların en düşük seviyesine geriledi. Binlerce dönüm ekili arazinin sulanmasında kullanılan kum adacıkları, nehrin özellikle sığ kesimlerinde bile ortaya çıkmıştır. 2021'de kuraklık sadece yukarıda belirtilen bölgeleri değil, ülkedeki 41 ili de etkiledi.

İklim değişikliğinin etkileri

NASA verileri, 2030 yılına kadar tüm Akdeniz Havzasının şiddetli kuraklık yaşayacağını ortaya koydu. İklim değişikliğinin etkisiyle yeni iklim normları ortaya çıkmaya başlamış, iklim kuşaklarında kaymalar ve bölgesel etki alanlarında da yer değiştirmeler gözlemlenmiştir. Gelecekte, subtropiklerdeki yüksek basınç kuşağının kuzey bölgelerine kaymasıyla birlikte, Türkiye'nin büyük bir bölümü daha kuru ve daha sıcak bir iklimle karşı karşıya kalacak.

Atmosferik koşullar, coğrafi konum ve iklim koşulları Türkiye'de kuraklığın oluşumunu büyük ölçüde etkilemektedir. IPCC raporlarına göre, Türkiye dahil Avrupa bölgesindeki sıcaklıkların 1,5, 2 ve 4 santigrat derece (1,8, 3,6 ve 7,2 Fahrenheit) farklı ısınma senaryolarında giderek daha hızlı artması bekleniyor. Buna göre Akdeniz havzasında hidrolojik, tarımsal ve ekolojik kuraklıkların yoğunlaşacağı belirtiliyor.

Devlet Meteoroloji Dairesi'nin Temmuz 2021'de yayınladığı kuraklık durum raporları, kuraklığın Türkiye üzerindeki etkisini net bir şekilde gözler önüne serdi. Ekim 2020 ile Eylül 2021 arasındaki 12 aylık dönem için yapılan kuraklık değerlendirmesinde, özellikle "olağanüstü kurak" ve "şiddetli kurak" bölgelerin yoğunluğu dikkat çekiyor.

Bu nedenlerle su kaynaklarının etkin yönetimi ve küresel iklim değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkilerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi her zamankinden daha önemli hale gelmiştir.

Türkiye için projeksiyonlar genel olarak değerlendirildiğinde, 2100 yılına kadar ortalama sıcaklıklarda artış ve yağışlarda azalma görülmektedir. Bu, su seviyelerinde bir azalma olacağı ve bunun sonucunda rezervuarlardaki suyun azalacağı anlamına gelmektedir.

Türkiye'de kuraklık devam ederse, tarım sektöründeki üretim krizi nedeniyle 2022'de gıda fiyatları kaçınılmaz olarak artacak.

Sulama için yenilikçi çözümler

Türkiye'de tarım ve hayvancılıkta su kullanımı oldukça fazladır. Sulamanın farklı türleri vardır ancak damla sulama ve yer altı damla sulama tekniklerinin kullanılması oldukça önemlidir. Yabani sulama olarak bilinen buharlaşmanın yüksek olduğu bölgelerde dahi suyun bol ve açık olarak kullanıldığı sulama sistemleri artık sürdürülebilir olmadığı için yenilikçi sulama çözümlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Açık kanallı sulamada suyun en az %20'si buharlaşma nedeniyle kaybedilir. Tarımda kuraklığa dayanıklı türlerin yaygınlaştırılması da bir diğer önemli önlemdir.

Bu kapsamda Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan Kuraklık Eylem Planı'nda Türkiye'de 150 adet yer altı barajının yapılması ve vatandaşları su tasarrufuna teşvik edecek kampanyaların başlatılması gibi bir dizi önemli önlem öngörülmüştür. Ayrıca yerel yönetimlerde %35-37'lere ulaşan kayıp ve hırsızlık oranının da düşürülmesi hedeflendi.

Bu hedefleri bir adım öteye taşımak için Ekim ayında toplanan Birinci Su Konseyi çok önemli sonuçlar verdi.

Su kullanımı için yeni yol haritası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birinci Su Konseyi'nde, su kaynaklarının doğru kullanımı doğrultusunda Su Verimliliği Strateji Belgesi ve Havza Bazlı Su Verimliliği Eylem Planı hazırlanacağını belirtti.

Su Konseyi'nin sonuç bildirgesinde açıklanan diğer önemli eylemler ise şöyle: Belediye içme suyu sistemlerindeki su kaybı %35'ten %25'in altına düşürülecektir. Bunu 2023 yılına kadar tam maliyet esaslı su ve atıksu fiyatlandırması izleyecek. Sosyal ve adil su tarifeleri belirlenecek ve düşük gelirli hanelere yardım edilecektir.

Bir diğer önemli adım ise 2023 yılına kadar Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında atık suların arıtıldıktan sonra tarımda kullanımını gerektiren mevzuat oluşturmak ve su yönetiminde havza bazlı yaklaşımı desteklemektir.

AB mevzuatına uygun su kanunu da en kısa sürede yürürlüğe girecek.

25 havzada su yönetim planları tamamlanacak ve sektörel su kullanım kararları buna göre belirlenecek.

Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarımızın nitelik ve nicelik olarak korunması ve izlenmesi doğrultusunda kurumlar arası işbirliği güçlendirilecek ve ulusal bir su bilgi sistemi geliştirilecektir.

Türkiye'nin de taraf olduğu Paris Anlaşması doğrultusunda iklim değişikliğine uyum çabaları ele alınacak ve iklim değişikliğinin ülkenin su kaynaklarına etkisi incelenecektir.

Sel ve kuraklık tahminleri ve erken uyarı sistemleri geliştirilerek kriz yönetiminden risk yönetimine geçiş yaklaşımı benimsenecektir.

Tarımda modern sulama sistemleri geliştirilecek ve havzalardaki su potansiyeline göre ürün seçimi yapılacaktır.

Ülke barajlarının deprem gibi tehlikelere karşı güvence altına alınması için gerekli mevzuat geliştirilecek ve mevcut barajların ekonomik ömrünün uzatılması için gerekli tedbirler alınacaktır.

Yeraltı barajları ve yeraltı suyu yapay besleme yapılarının planlanması ve inşası hızlandırılacaktır.

İklim değişikliğine bağlı afetlere karşı önlem almak için şehir planlarında ve tarımsal faaliyetlerde meteorolojik verilerin kullanımı artırılacaktır.

Su kullanımı ile ilgili Ar-Ge çalışmaları desteklenecektir.

Sonuç olarak, Su Konseyi'nin sonuç bildirgesinde belirlenen bu tür hayati eylemler aracılığıyla, bir doğal kaynak olarak suyun korunması ve ekonomik faaliyetler için Türkiye'nin sadece bugününü değil, geleceğini de etkileyecek önemli eylemler bulunduğunu, çevre, sosyal yapımız ve Türkiye'nin ulusal güvenliği. Bir yol haritası oluşturuldu.

Toplumlar, geçmişten ders alarak geleceklerini planlamalıdır. Tarihsel olarak, sularını doğru bir şekilde yönetenler güçlüydü ve müreffeh koşulların tadını çıkardı. Kırılgan bir coğrafyada yer alan Türkiye için, günümüz iklim krizinin ortasında, suyun etkin yönetimi, özellikle iklim değişikliğinin olumsuz etkileri düşünüldüğünde, her zamankinden daha önemli hale geldi.

Yorumlar