Stres kanser yapar mı?

Doç. Dr. Yavuz Dizdar, çağın hastalığı kanserle ilgili akıllardaki soruları açıklığa kavuşturdu.

Çağın hastalığı olarak tanımlanan ve her geçen gün vaka sayısında artış yaşanan, buna karşın mücadele anlamında da önemli yol katedilen kanser konusunda isimlerden Doç. Dr. Yavuz Dizdar, akıllardaki soruları yanıtladı.

Kanser konusunda her şeye değinen Dizdar, bu hastalığın belirtilerini, beslenme ile ilişkisini, kanserin türlerini ve modern teknoloji ile ilişkisine dair çok önemli değerlendirmelerde bulundu.

STRES VE BESLENMENİN KANSERLE İLİŞKİSİ

Dizdar kanser haber dizisinin ikinci bölümünde stres ve beslenmenin kanser ile ilişkisine dair çok önemli uyarılarda bulunuyor:

ÇOCUK BESLENMESİNİN ÖNEMİ

Çocukların beslenmesi iki açıdan özellikle önemli. Birincisi gerçek gıdayla beslenmek zorundalar, çünkü vücutları gelişiyor. Ama tat duyularının gelişimi açısından da ayrıca dikkat etmek zorundayız. Zira çocuk marketten alınan işlemden geçmiş gıdanın tadına alışınca doğalını yiyemez hale geliyor. Mesela açık süt alıp, kaynatıp vermek zorundayız, kutu süte alışınca “kokuyor” diyor. Bu “kokuyor” tepkisi tavuk ve yumurta için de geçerli. Piliç tadına alışan çocuk köy tavuğunu yiyemiyor, köy yumurtasını değil, market yumurtasını istiyor. Bu çok ciddi bir sorun, zira eksik beslenmeye başlıyor. O nedenle çocuklara doğal gıdalar vermeli, onların tadına alıştırmalıyız. Yiyeceklerin mevsimini, gelenekte nasıl pişirildiklerini kız, erkek ayırt etmeden öğretmeliyiz ki bir daha kandırılmasınlar.

KAÇ ÖĞÜN YEMEK YEMELİ?

İnsanın kaç öğün yemek yemesi gerektiği bile aslında tartışmalıdır. Bize genel kültür üç öğün olarak öğretmiştir, ama bunun bile bir kıstası yoktur. Önemli olan karnınızın ne zaman acıktığına bakmanız ve doygunluk hissi oluşmaya başlar başlamaz da yemeğinizi sonlandırmanızdır. Yemeğe aç oturmalı, aşırıya kaçmadan sonlandırmalısınız. Bu nedenle, yemek ayaküstü değil, yavaş yenmelidir. Oysa bize sürekli “zaman yok” diye bir masal anlatılmakta. Yemek önemlidir, zaman harcanacaksa özellikle buna harcanmalıdır, hem pişirirken hem de yerken. Üstelik bu zaman ailenin ya da arkadaşların kültürel alışverişleri için de gereklidir.

ŞEKERİN ZARARLARI

Doğrusunu isterseniz gıdadaki hunca değişiklik içinde şekerin yeri de tartışmalı hale geliyor. Şeker aslında enerjinin depolanma biçimidir, ama tek işlevi de bu değildir. Bu nedenle vücudun belli miktarda şeker alması gerekli görünmektedir, mesele bunda aşırıya kaçılmamasıdır. Zira şeker özellikle çocukların aşırı tüketmelerine neden olacak kadar ucuzlamıştır. Burada önemli olan şekerin doğal yollardan alınabilmesidir, bunun en saflaştırılmış biçimi ise toz şekerdir. Ama uygulamaya bakınca zaten hiç kimse şekeri saf haliyle yemez, tatlıların içinde kullanılır, o nedenle saf kalmaz. Son yıllarda kullanımı aşırı artan mısır şurubu için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Mısır şurubu özellikle meşrubatlar başta olmak üzere çok fazla yerde kullanılmaktadır. Hamburger köfteleri ve sosislere bile mısır şurubu konması elbette nedensiz değildir, raf ömrünü uzatır. İşte sorun yine uzun raf ömrü meselesine gelmektedir. Biz şekeri az miktarda tüketirsek sorun oluşturmaz, ama çok tüketir, üstüne üstlük uzun raf ömürlü gıdaların yanında tüketirsek, bu kez kaynak eksiği karşılanamaz hale gelir.

“BAL VE PEKMEZDEN ALINAN ŞEKERDEN ZARAR GELMEZ”

Makul ölçülerde tüketildiğinde bal, meyve ya da pekmezden alınan şekerden bir zarar gelmez. O nedenle şekerden tamamen uzak durulmalıdır diye bir düşünce tartışmalıdır. Ama ne olursa olsun saf alınmasından uzak durulmalıdır. Yani balı kahvaltıda tüketirseniz sorun yok, ama kaşık kaşık yerseniz durum değişir.

EKMEĞİN KANSERLE İLİŞKİSİ VAR MI?

Aslına bakarsanız tam buğday unundan yapılmış ve gerektiği gibi mayalanmış ekmeğin bir zararı olmadığı gibi besleyicidir. Sorun ekmekten değil, unun beyaz olmasından ve mayalanmadan yapılmasından kaynaklanıyor. Bunda elbette unun işlenme yöntemi ve bakanlığın artık yasakladığı katkı maddelerinin etkisi var. Gerçek ekmek sert ama lezzetlidir, bununla zaten doyarsınız. Oysa beyaz pamuk gibi ekmek tüketilmesi doyurmadığı gibi kan şekerinin de kontrolsüz yükselmesine neden oluyor. Ne var ki ekmek yemek kanser yapar diye bir durum söz konusu değil. Zira ülkemizde de ilk önce un ve ekmek bozuldu, oysa kanserin artışı bununla örtüşmeyecek kadar yeni.

“GDO YUMURTANIN İÇERİĞİNİ DE DEĞİŞTİRİYOR”

Yumurta ve kolesterol meselesi fazlasıyla abartılmış bir konudur. Yumurta doğal koşullarda üretiliyorsa, yani serbest gezen ve doğal beslenen tavukların yumurtasından bahsediyoruz, çok faydalı ve besleyicidir. Ne var ki üretim endüstriyel hale gelince, çok dar kafeslerde yemle beslenen hayvanlardan söz ediyoruz. Bu yumurtalar üstüne üstlük korlu sıvılarla yıkanıyor. Burada bir kez daha geleneğin söylediklerine geliyoruz, çünkü yumurta yıkanmaz. Yıkanırsa su ince gözeneklerden içine geçer, bu da yumurtanın klorlanması anlamına gelir. Klorlu bileşikler elbette yumurtansın kokmasını önlediğinden kullanılıyor, bu şekilde buzdolabında saklanması gerekmeyen bembeyaz yumurtalar elde ediyorsunuz. İşin kötü yanı, çocuklar da bu tada alışınca bir daha gerçek yumurta yiyemiyor, “kokuyor” diyorlar. GDO yeme dayalı bu aşırı uyarılmış üretim yöntemi yumurtanın içeriğini de değiştiriyor. İki hastayı bizatihi gözlemledim, aşırı tüylenme olan çocuklardı. Yumurta kesilince tüylenme de geçti. Günde bir yumurta bile bu tüylenmeyi yapabiliyorsa, yumurta üretiminin tümden sorgulanması gerekir.

STRES KANSER YAPAR MI?

Stres insan vücudunun bütününü etkileyen değişikliklere neden olur. Burada önemli olan stresin hiç olmaması değil, kontrol edilebilir düzeyde tutulmasıdır. Zira sağlıklı kalmak için yaptığımız spor da bir cins strestir, üstelik doğru bir yaklaşımdır. Ama haddini aşan üzüntü gibi ağır stresler hastalığın ortaya çıkmasını tetikler. Mesela bir yakınının kaybına bağlı aşırı üzülme durumu vücutta o kadar büyük değişiklik yapar ki, denge bütünüyle kayar. Ortağıyla arası bozulduğu için bile birden ciddi yayılmış kanserle karşılaşan çok örnek gördüm. O nedenle insan sadece fiziksel sağlığını değil, ruhsal bütünlüğünü de gözetmelidir. Olaylar karşısında “tevekküllü durabilecek” bir dünya anlayışı esastır, her şey öyle ya da böyle bizim içindir.

BESLENME ZAMANI İLE KANSERİN İLİŞKİSİ VAR MI?

Hayır, bu tür uyarılar kanseri önlemede akla yatkın örnekler değildir. Yemeğin belli bir zamanı olması, oturarak layıkıyla yenilmesi doğrudur, ama mesele kansere geldiğinde yemeğin saatinden ziyade içeriği önemli hale geliyor. Kaliteli kaynaklar ve geleneksel yöntemlerle pişirilmiş yemekler en büyük güvenceyi veriyor. Süt endüstrisinin uzun ömürlü UHT kutu süt üretiminde kullandığı basınç, düdüklü tencerenin de sorgulanmasına neden olur. Tamam düdüklü tencere kadınlar açısından daha pratik görünmektedir, ama basınç gıdanın içeriğini bu kadara değiştiriyorsa, düdüklü tencere de aynen mikro dalga fırın gibi kuşkuyla yaklaşılır hale gelir. Bu durumda da aynen piliç üreticileri gibi, düdüklü tencere üreticileri önerdikleri ürünün sağlıklı olup olmadığını ispatla mükelleftir. Zira gıdanın pişirilmesinde basınç etkisi “ekşimenin ortadan kalkması” gibi gözle görülecek belirgin bir değişikliğe neden olmaktadır.

EGZERSİZİN ÖNEMİ

Egzersiz aslına günlük yaşamımızın bir parçası olmalıdır, yani belli bir zaman dilimine kısıtlı tutulması şart değildir. Ama teorik ve pratik olarak aç karnına yapılması en doğrusudur. Karnınız tok olduğunda kan sindirim sistemine dağılır, bu durumda “kırk adım atmak” denen yaklaşımın ötesine geçmemelisiniz, aksi takdirde egzersiz yapmak zararlı hale gelebilir. Bunun kadar önemli bir diğer unsur da egzersizin düzenli yapılmasıdır. Çünkü işlev itibarıyla egzersiz, vücudun etkisi altına girdiği kontrollü bir stres durumudur. Bu duruma alıştığınızda, vücudunuz da dayanıklılık sınırlarını genişletir. Eskiden iki kat merdiven çıkamazken, artık beş kat rahat çıkar hale gelirsiniz. Bizim sorunumuz bu tür günlük egzersiz olanaklarından giderek uzaklaşmış olmamızdır, oysa ancak çalışırsanız sağlıklı bir bünyeye sahip olabilirsiniz.

KANSER VE KİLO ARASINDA İLİŞKİ VAR MI?

Şişmanlık ve kanser arasındaki ilişki “şişmanlık kanser yapar” şeklinde değildir. Olasılıkla kanser yapan etki aynı zamanda şişmanlığa da neden olur şeklinde bir ilişki söz konusudur. Buna karşılık bazılarının yapıları ne kadar yerlerse yesinler kilo almaya müsait değildir, bunun nedenini bilmiyoruz. Mamafih bu kişiler de aynı eksik beslenme etkisine girdiklerinden, yani vücutları bağ dokusunu destekleyecek doğal gıdadan uzak kaldığından şişmanlamasalar da kanser ortaya çıkabilir. Tıp bu konuları biraz koyla geçiştirmiş gibi görünmektedir.

“TAZE HAVANIN GİRMEDİĞİ ORTAMLARA DİKKAT”

Klimalı, taze hava almayan ortamların kanser yapmasalar bile hasta ettikleri genel olarak doğrudur. Bunun bir nedeni havanın filtrelenmesi sırasında olan değişiklikler olabilir. Ama konunun geneline baktığınızda karışıktır. Bir kere buralarda yaşayanlar daha az hareket etmek eğilimdedir. Yemekleri yemekhanede yeseler bile, hazır yemek firmalarının ne kadar özenli oldukları kuşkuludur, malum kaliteli kaynak daha pahalıdır. Üstüne üstlük iş stresi işin içine girer ve beslenme düzenleri de bozulur. Ne olursa olsun, çözüm gıdanın olabildiğince düzeltilmesi ve fırsat buldukça açık havaya çıkılması şeklindedir.

SİLİKON VE BOTOKS KANSER YAPAR MI?

Bu konular çok araştırılmış, ama hep sınırda sonuçlar vermiştir, o nedenle “silikon ya da botoks kanser yapar” çıkarımına gidemiyoruz. Ancak benim kişisel görüşüm, vücudun yabancı maddelerden olabildiğince uzak tutulmasıdır. Biz insan vücudunun nasıl çalıştığını aslında bilmiyoruz ve ona aynen bir otomobilmiş gibi, parçalardan oluşan yapma ya da toplama bir sistem olarak bakıyoruz. Oysa insan vücudu sağlıklı beslenirse mükemmel çalışır, buna estetik kaygıyla müdahale etmek de akla gelmeyen sakıncalar çıkarabilir. Bir arkadaşım silikon yaptırdı, hemen ertesinde saçları dökülmeye başladı. Bu durumda ben şüphelenirim, zira aslında olmaması gereken bir madde vücuda sokulduğunda nasıl değişikliklere yol aşacağını bilemiyorsunuz. Bugün teknoloji pek çok şeyi olanaklı hale getirdi, ama vücuda müdahalenin ne gibi sonuçlara yol açabileceğini yeterince araştırmadı.

YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.

 

Yorumlar