Osmanlı Topraklarında Mahşerin 4 Atlısı

Günümüzde arkeoloji tartışmasız bir bilim. Ve her bilimin olduğu gibi arkeolojinin de bir tarihi var. Arkeoloji tarihi bazı dönemlerde siyasete ve marjinal inançlara aracılık etmiş ilginç bir tarih. Geçmişte küçük bir yolculuk o dönemi anlamamıza yeter.

Sömürgeci devletler özellikle 19 yüzyıldan itibaren sadece maden ocaklarını, petrol yataklarını değil, arkeoloji sahalarını da kendi çıkarları için kullandılar. Bu sayede hem kendilerine köklü bir tarihi geçmiş oluşturuyorlardı, hem de inançlarına ait izleri takip ediyorlardı. Siyaseten güç kazanma da cabası. Bu amaçlarla öncülük ettikleri kazılar siyasi, ve ekonomik olduğu kadar kutsal hatta mistik konularla da bağlantılıydı.

Eski eser yarışı öyle bir noktaya varmıştı ki, bulunan tapınaklar, hazineler, dev anıtlar, mezarlar, hatta bazen antik bir kentin büyük bir bölümü gemilere yüklenip Avrupa kentlerindeki müzelere götürülüyordu. Oryantalist seyyahlar, maceracılar kadar, aristokratlar, gizli servis ajanları ve askerler de bu yarışa katılmıştı. Mısır, Ortadoğu, Mezopotamya, Anadolu topraklarının altı üstüne getiriliyordu. Hırsızlık büyük boyutluydu. İşin içerisine özel koleksiyonlar için arananlar eserler eklenince aynı zamanda büyük bir piyasa da oluşmuştu. Osmanlı coğrafyası savaş-istihbarat arkeolojisinden kutsal hazine avcılığına kadar emsalsiz bir vaha konumundaydı.

Arkeolojiyi siyasetin ve sosyolojinin hizmetine sunan isimler arasında, belki de mahşerin 4 atlısı diye tanımlayabileceğimiz Osmanlı’nın ve bölgenin kıyametini hazırlayan arkeolog ajanlar vardı. Ortak özellikleri iyi eğitimli, çok zeki, çok dilli, çok uzmanlık alanlı ve sıra dışı kişiliklerde olmalarıydı.

OSMANLI TOPRAKLARINI KAZAN MAHŞERİN 4 ATLISI

Önemli kazılara adını yazdıran Sir Henry Layard, Osmanlı Devleti’nde büyükelçilik yapan bir isimdi.  Sultan Abdülhamit’e yakınlığı ile bilinen Layard aynı zamanda Osmanlı Bankası’nın kuruluşunda da bulunmuştu. Ancak onun bankacılık faaliyetlerinden çok arkeoloji çalışmaları meşhurdu. Mezopotamya bölgesinde, İngiltere’ye ticaret yolları yaratmak peşinde olan Layard kazılar da yapmış, bir yandan da kendi gizli gündeminin peşinden koşmuştu.  “Nereden nereye” dedirtecek bir öykü aslında onunki…

ÇÖL KRALİÇESİ GERTRUDE BELL VE ARABİSTANLI LAWRENCE

Bir başka doğu uzmanı arkeolog Leonard Woolley de başarılı kazı çalışmaları ile adından söz ettiriyordu. Savaş sonrasında asıl ününü Sümer kral mezarlarını ortaya çıkarmasıyla kazanacaktı. Ancak o dönemde Anadolu’da Karkamış kazısının başındaydı. Karkamış İncil’de adı geçen bir yerdi. Kazı aynı zamanda önemli bir gözlemi, “Bağdat demiryolu inşaatı ve Osmanlı coğrafyasında Almanların hareketliliğini” raporlamaya yarıyordu. Bu kazının ziyaretçileri arasındaki iki isim dikkat çekiciydi. Gertrude Bell ve T. E. Lawrence. Ortadoğu sınırlarını çizen çölün kızı, Irak’ın taçsız kraliçesi Gertrude Bell ile ‘’manevi oğlum’’ dediği Thomas Edward Lawrence, nam-ı diğer Arabistanlı Lawrence bu kazılara uğramayı ihmal etmemişlerdi. Yolları çok ilginç bir şekilde kesişmiş gibi gözüküyor.

(Sağda Gertrude Bell)

KAZDIKLARI SADECE TOPRAK DEĞİLDİ

Bu isimler Osmanlı topraklarında sadece kazı yapmıyorlar, aynı zamanda toplumun tüm ayrıştırıcı özelliklerini de kazıyorlardı. Bildiğiniz üzere Çöl kızı Bell’in cetvelle çizdiği böl-yönet yolu ile küçük Arap devletçikleri projesi başarılı oldu. Ancak ilginçtir, Bell’in 1923 yılında kurduğu Bağdat müzesi 2003’teki Amerikan işgalinde deyim yerinde ise yok edildi. Bell’in antik kent ziyaretlerinden bir de Suriye’deki Palmira’ydı ve o da 2015 yılında İŞİD tarafından tarumar edilen antik kentler arasındaydı. Görüldüğü gibi çağımızda da arkeoloji üzerinden gizli hesaplar ve planlar işlemeye devam ediyor.

Çokça konuştuğumuz Getrude Bell’in Anadolu gezileri aslında bizim açımızdan başlı başına bir konu. Anadolu’da deyim yerinde ise ayak basmadık yer bırakmamış. Anadolu kiliseleri özel ilgi alanlarından biri. Konya Karaman’daki Binbir Kilise kazılarını arkeolog arkadaşı Ramsay ile birlikte yürütmüş.  Avrupa’dan Kudüs’e giden hacıların uğradığı erken dönem Hıristiyanlıkta önemli dini merkezlerden biri sayılan Binbir Kilise kazılarından neler çıktı ve neler kaçırıldı, bilmiyoruz. Ama bilinen Binbir Kilise bölgesinde birçok kilise, manastır, anıt mezar ve tarihi yapının bulunduğuydu. Bölgedeki o dönem ki misyonerlik faaliyetleri ve okulları da başlı başına bir araştırma konusu tabii.

Binbir Kilise

Yorumlar