13 ayrı hatta birden servis veren tramvaylar, dönemin İstanbul’unun kentiçi ulaşımına hatırı sayılır bir katkıda bulunsa da, şehrin inişli çıkışlı coğrafi yapısı gereği birçok semte hizmet götürmek yine de imkânsızdı. Raylı sistem araçlarının yüzde altıdan fazla eğimi tırmanmakta güçlük çekmesi dolayısıyla, İstanbul’un merkezi çekim alanlarından bazı semtlere ve banliyölere tramvay arabaları çalıştırılamıyor; bu da kentiçi ulaşım yelpazesini sekteye uğratıyordu. Kimi zaman birbirlerine oldukça kısa mesafelerde bulunan çeşitli merkezler arasında seyahat edebilmek için, gereksiz yere uzun ve aktarmalı bir yolun kat edilmesi gerekiyordu.
Söz konusu açık, 1920’lerin ilk yarısında oldukça kısıtlı sayıdaki hususi otomobillerle ve günümüz minibüslerine eşdeğer kapasitedeki birkaç hususi otobüsle kısmen kapatılmasına rağmen, şehir halen dişe dokunur kapsamlı bir ulaşım ağına sahip değildi.
Raylı sistem araçlarının oldukça düşük bir enerjiyle iş görmelerine mukabil, birçok noktada İstanbul’un engebeli topografik yapısına yenik düşme sıkıntısını aşmak için, alternatif bir toplu taşıma aracı filosunun oluşturularak, şehrin seyrüsefer hizmetine eklemlenmesi kararlaştırıldı.
Zemini rahatça kavrayarak dik yokuşları kolayca inip çıkabilen, raylara bağımlı olmadığı için önündeki vasıtaları sollayabilen, tramvaylara nazaran daha hızlı ve çevik hareket edebilen, ancak sahip olduğu hareket serbestisine karşılık mazotla beslenen ve işletimi bu yüzden tramvaylara göre daha pahalıya mal olan yeni taşıma aracının adı “Otobüs”tü.
İlk Otobüsler
Önceliğin Suriçi ve Beyoğlu’na verilmesi kaydıyla kentiçi ulaşımına yetecek ölçüde kapsamlı bir filonun kurulması düşüncesi kabul gördü ve Tramvay İdaresi tarafından yurtdışından deneme amaçlı birkaç otobüs satın alınarak, bu araçların özelikle tramvay işletilemeyen güzergâhlarda çalıştırılması planlandı.
1927 senesinde İstanbul Tramvay Şirketi’nin aldığı bir kararla, aynı yılın ilkbaharında dışarıdan 4 adet Renault-Scémia marka otobüs getirtildi. Satın alınan Renaultlar şehrin tramvay işlemeyen aksları üzerinde sefer yapacak, böylece raylı sistem ağı zaman içinde yeterli miktarda lâstik tekerlekli otobüs şebekesiyle harmanlanarak güçlendirilecekti.
Seferler Başladı
Her biri 22 kişilik oturma yerine sahip olan Renultların toplam yolcu taşıma kapasitesi 28 kişiydi. Arkaları açık sahanlıklı olarak dizayn edilen arabalar 5 ay boyunca Eminönü-Beyazıd-Aksaray arasında tecrübe sürüşleri yaptırılarak denendikten sonra, kent içinde çalıştırılmalarında herhangi bir mahzur olmayacağı görüldü. Otobüslerden üçü 21 Ekim 1927 sabahından itibaren 5 kuruşluk bilet ücreti karşılığında “Beyazıd Meydanı-Bakırcılar-Fuatpaşa-Mercan-Fincancılar-Sultanhamam-Eminönü Eski Postane” arasında sefere başladı. Bu servis, İstanbul’un ilk belediye otobüs hattıydı.
Güzergâhın bu şekilde seçilmesinin sebebi, Beyazıd’dan Bahçekapı, Eminönü, Köprü tarafına inecek yolcuların Çemberlitaş, Sultanahmet, Gülhane, Sirkeci aksını uzun uzadıya dolanmaları yerine, oldukça dik bir profile sahip olan Mercan yokuşu-Sultanhamam alternatif aksı üzerinden kestirmeden çarşı içi ve iskelelerle buluşmalarını sağlamaktı.