İsrail-Türkiye ilişkilerindeki 'son görüşme' öncesi kritik uyarı

Türkiye ile İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için iki ülke yetkilileri arasında sürdürülen görüşmelerde sona gelinirken, 26 Haziran'daki görüşmeler öncesi sürecin sekteye uğramasından korkuluyor.

Mavi Marmara katliamı sonrası Türkiye'nin dondurduğu İsrail ilişkilerinde yeni bir dönemece girildi. İsrail kaynakları anlaşmaya varıldığını iddia ederken, Ankara ise henüz nihai bir anlaşmanın olmadığını belirtiyor.

'SON KEZ' BİRARAYA GELİNİYOR

Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için yapılan görüşmelerde son aşamaya gelindi.

Basına konuşan üst düzey bir İsrail Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, Türk ve İsrailli yetkililerin 26 Haziran'da "muhtemelen son kez" bir araya geleceklerini söyledi.

UZLAŞMAYA VARILAMAYAN TEK KONU KALDI

Yetkili, görüşmelerde uzlaşmaya varılamayan tek konunun Hamas'ın İstanbul'daki askeri temsilciliğinin kapatılması olduğunu, fakat bu konunun da son görüşmede çözülme ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti.

İsrailli yetkili ayrıca mayıs ayında nihai çözüme ulaşılmayı hedeflediklerini ancak Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun istifa etmesinin süreci uzattığını kaydetti.

ORSAM dış politika uzmanlarından ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Araştırma Görevlisi Ceyhun Çiçekçi Türkiye-İsrail ilişkilerinde gelinen noktayla ilgili AjansHaber'e yaptığı değerlendirmede normalleşme süreci için bir takım soru işaretleri olduğunu belirterek; "İki ülkenin pek çok anlamda yakınlaşması, işbirliğine girmesi rasyonel görünüyor olabilir fakat, özellikle İsrail tarafında bu gelişmelerden faydalanmaya çalışan küçük partiler var. Bu partiler sürecin önüne biraz kesmeye çalışabilirler" dedi.

ORSAM dış politika uzmanlarından Ceyhun Çiçekçi'nin AjansHaber'e yaptığı değerlendirmeler;

SORU İŞARETLERİ VAR

Pek çok açıdan aslında bugüne kadar bu ilişkilerin normalleşmesi gerekiyordu. Son dönemin konjonktürü, ortak tehdit algıları ve yapısal faktörleri iki ülkenin birbirine yakınlaşmasına zemin hazırlıyordu. Fakat İsrail-Türkiye ilişkilerinde yaşanan bir takım gelişmeler soru işaretleri yaratıyor.

Birincisi; Hamas’ın İstanbul’daki bürosunun kapatılması. Bu büronun başında Salih Arouri bulunuyordu ve yaklaşık bir yıl önce Türkiye’den gönderildi. Fakat, bu büronun kapatılması çok gerçekçi değil. Bu ofisin her şeye rağmen farklı bir formatta devam etmesi gerekecektir. Çünkü bu ofis bir irtibat bürosu gibi de kullanılıyor. Yani Hamas Türkiye’deki bağlantılarını bu ofis üzerinden yürütüyor. Bu anlamda Hamas’la ilişkilerin de tamamen kesilmesi Türkiye’deki Hükümet için de çok doğru bir karar olmaz.

TÜRKİYE'NİN İMAJI  ZARAR GÖRÜR

İkincisi; böyle bir irtiba yaratılması da iktidar için doğru bir konumlanma olmaz. “Hamas’ı sınır dışı etti”, “Hamas’la ilişkisini kesti” gibi bir irtiba yaratıldığı taktirde, Türkiye’nin Filistin davasında almaya çalıştığı pozisyon zarar görür.

SÜRECİ BALTALAYABİLİRLER

Üçüncüsü ise İsrail’deki hükümetin genişlemekte olması.  Son olarak Avigdor Liberman da hükümete katıldı ve aynı zamanda savunma bakanı oldu. Bu durum Türkiye-İsrail ilişkileri açısından da, Filistin sorunundaki gelişmeler açısından da oldukça riskli. Çünkü Liberman, provokatif ve aynı zaman popülist bir politik figür.  Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşme sürecinde popülist hamleler yapacaktır. Küçük partiler kendilerini bu tür gündemlerde bir adım öne atmaya çalışıyorlar ki hem medyada bir görünürlük sağlasınlar ki kilit bir konuma gelebilsinler. Yani bu süreçte İsrail’deki hükümetin küçük ortakları tarafından böyle baltalama operasyonları olacaktır. Bunu daha önce Yahudi Evi Partisi yaptı, bugün de artık savunma bakanı olan Liberman ve partisinden de bunlar beklenebilir.

Tüm bunlara baktığımızda iki ülkenin pek çok anlamda yakınlaşması, işbirliğine girmesi rasyonel görünüyor olabilir fakat, özellikle İsrail tarafında bu gelişmelerden faydalanmaya çalışan küçük partiler var. Bu partiler sürecin önüne biraz kesmeye çalışabilirler.

SÖYLENEN BİRTAKIM SÖZLER YUTULACAKTIR

Türkiye’nin Filistin konusundaki politikası temel olarak değişemeyecektir. Ancak bu konjonktürel bir durum, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın burada pragmatik bir konum alınması söz konusu olacaktır. Ocak ayından itibaren yapılan açıklamalarda da bu pragmatik yaklaşım gözüküyor. Konjonktür, İsrail ile yakınlaşmayı dayatıyor ve Filistin sorununda bir takım sözleri yutmak durumunda kalınabilinir. Devletler arası ilişkilerde biraz da böyledir.

TÜRKİYE REEL POLİTİKAYA DÖNÜŞ YAPTI

Türkiye, 2009 Davos Zirvesi ile başlayan ve bugüne kadar olan periyotta, İsrail’e ‘vurmakta’ daha rahat davrandı. Kendisini görece güçlü ve daha farklı bir pozisyonda görüyordu. Fakat ahlaki olarak gördüğümüz dış politika, reel politikaya yenik düştü.  Bu durumda Türkiye reel politikaya dönüş yaptı ve bu da Erdoğan’ın pragmatizmiyle mümkün oldu. 

FİLİSTİN DAVASINDAN VAZGEÇİLMEZ

Gelişmelerle birlikte sadece İsrail’e karşı söylemlerimizde yumuşuma olacaktır ama Filistin davasında herhangi bir gerileme olmayacaktır.  Sadece uluslararası ortamlarda belki de çok fazla ‘bağırmıyor’ olacağız. Çünkü yapılacak olan anlaşmanın önemli maddelerinden biri de Türkiye’nin Gazze’ye insani yardım yapabilmesinin önünün açılması. Türkiye özellikle Gazze konusunda da geriye çekilmeyecektir. Filistin sorunu Türkiye’nin hem dış hem de iç politikasında çok önemli bir başlık.

YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.

Yorumlar