"IŞİD'in haritası 1. Dünya savaşı sonrası çizilen harita gibi"

Irak’ta kontrol altına aldığı bölgeleri her geçen gün genişleten IŞİD, sahip olduğu mali güç de göz önünde tutulduğunda, sadece bir terör örgütü kabul edilebilir mi? Rehine sayısını da artıran örgüt Türkiye’den ne talep ediyor?

Geçtiğimiz hafta Musul’un işgalinden bu yana Irak’taki kontrol alanını genişleten IŞİD, aralarında 15 Türk’ün de bulunduğu 60 kişiyi daha rehin aldı. Ağırlıklı olarak Türkmenlerin yaşadığı Telafer’de kontrolü ele geçirmeye çalışan IŞİD’e hem Irak ordusu hem de peşmergeler karşı koyuyorlar. Yaşanan yoğun çatışmalar nedeniyle evlerini terk eden Türkmenler durumun düzeltilmesi için yardım çağrısında bulunurken, bir yandan da peşmergelerin o bölgeden bir daha çıkmamaları konusunda endişe ettiklerini dile getiriyorlar.

IŞİD’İN ‘DEVLET HARİTASI’ HATAY’I DA İÇERİYOR MU?

Öte yandan, Başbakan Maliki’nin durumu kontrol çabalarının işe yaramadığı Irak’ta, Şii lider Sistani’nin ‘cihat’ çağrısı karşılık bulurken, hem Sunni hem de peşmerge saflarında savaşmak için pek çok sivilin silahlandığı da gelen bilgiler arasında. Dün Basra Konsolosluğunu boşaltan Türkiye ise IŞİD’in elindeki rehineleri sağ salim alabilmek için diplomatik çalışmalarını sürdürüyor.

Bütün bu kaosa sebep olan Irak Şam İslam Devleti ya da Irak ve Levant İslam Devleti’nin bölgedeki etkilerinin neler olacağını, Türkiye’den ne tür taleplerinin olduğunu, adındaki Levant’ın Hatay’ı içerip içermediğini ve neden bir terör örgütünün bu denli ‘başarılı’ olabildiğini Yeni Yüzyıl Üniversitesi  İİBF Dekanı Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, AjansHaber’e değerlendirdi.

“IŞİD GİBİ ÖRGÜTLER, DEVLETLERARASI GÜÇ MÜCADELESİNİN YENİ ARAÇLARIDIR”

IŞİD’in örgüt olarak neyi hedeflediğinin ya da Türkiye dâhil tek tek ülkelerden neyi talep ettiğinin ciddiye alınamayacağını, nihayetinde bir terör örgütünden bahsettiğimizi belirten Hacısalioğlu “Açık bir şekilde, gündemine silahlı şiddeti, terörü alan, bununla bir menivela işlevi gören, aracı kurum niteliğinde bir yapıyla karşı karşıyayız. Soğuk Savaş bittikten sonra, bu yeni dönemde, devletlerarası güç mücadelesi yeni bir yöntem, yeni bir biçim kazanmıştır ama asıl özünden hiçbir şey kaybetmemiştir. Sonuçta, devletlerarası güç mücadelesi, olanca hızıyla fakat daha örtülü bir şekilde sürmektedir. İşte bu örtülü biçimin yönteminin önemli işlevini, terör örgütleri üstlenmiştir. Adeta ihale alan bir şirket mantığıyla çalışan ve o ihaleye göre, devletlerarası mücadelede aracı kurum olarak hareket eden bir yapı görüyoruz.” şeklinde konuştu.  

“IŞİD, BÖLGEDE YENİ BİR HARİTA OLUŞUMUNA VESİLE YAPILMAK İSTENİYOR”

Örgütün, hem Irakta hem de Suriye’de içinden çıkılmaz şekilde yaşanan kaotik ortamda, bir düzen, nizam getirebilmek amacıyla bir araç olarak kullanıldığını söyleyen Hacısalioğlu, “Bölgede yeniden bir harita oluşumuna vesile olabilecek bir kulvarın içine sokulmuştur IŞİD denilen yapı. Sonuçta El Kaide yapısından doğmuş, birkaç kez biçim değiştirmiş, şimdi yeniden, özellikle Suriye sahnesinde boy göstermesiyle, bir anlamda kendini tüm dünya kamuoyuna duyurmuştur.” dedi.

“IŞİD’İN HARİTASI 1. DÜNYA SAVAŞI SONRASI ÇİZİLEN HARİTA GİBİ”

Türkiye’nin de IŞİD’in hedefleri arasında olduğundan kuşku duyulamayacağını belirten Prof. Hacısalioğlu, bu durumun sebebini şöyle açıkladı:

Bölgede; aktif bir güç, yönlendirici bir unsur olmanız, eğer başka önemli küresel aktörlerin amaçlarıyla çelişiyorsa bu konumunuz nedeniyle, bu tür aracı kurumların da hedefi olursunuz. O açıdan IŞİD denilen yapının böyle görülmesi gerekir. Örgütün isminde kullandığı ‘Levant’ tanımının, Hatay’ı doğrudan içine aldığını düşünmüyorum. Yayınlanan, kendilerince belirledikleri o haritalar, Birinci Dünya Savaşı sonrası, Osmanlı’yı gerilettikten sonra, son derece yapay olarak çizilmiş o geometrik sınırların yapılış biçimine benziyor. O dönemde de, özellikle doğal kaynakları bile özenle çizerek, kalıcı bir ihtilaf konusu olsun diye yapılmıştı o haritalar. Benzer biçimde, şimdi de IŞİD denilen bu yapının, doğal kaynaklar odaklı hassasiyet gösteren bir harita tarzıyla yürüdüğünü görüyoruz.

“IŞİD, SÜNNİ-Şİİ AYRILIĞI FİTNESİNİN KÖRÜKLEYİCİSİ”

Bir başka önemli hususun, özellikle İslam coğrafyasına miras bırakılan Sünni-Şii ayrılık fitnesi olduğunu söyleyen Prof. Hacısalihoğlu, bu bölgedeki insanların hiçbir zaman bütünleşmemesi, ortak bir millet ruhunun doğmaması anlayışıyla hareket edildiğini kaydetti. IŞİD’in bırakılan o mirası daha da körüklemek adına bir işlev üstlendiğinin görüldüğünün altını çizen Hacısalihoğlu “Daha da önemlisi, Sünni bloğu da atomize etmeye dayalı, orada da yine küçük, ufalanmış yapılar oluşturmaya dayalı bir işlev üstlendiğini görüyoruz bu yapının.” dedi.  
 
“IŞİD, BASKICI ESAD REJİMİNİN MEŞRULAŞTIRILMASI GÖREVİNİ ÜSTLENDİ”

IŞİD’in Suriye’deki faaliyetlerini de değerlendiren Prof. Yaşar Hacısalihoğlu örgütün, Esad rejiminin demokratik taleplerini dile getiren muhalefete, “terörle mücadele” kapsamında uyguladığı şiddeti meşrulaştırılmak üzere yine rejim tarafından kullanıldığını söyledi. “Esad’ın konumunu meşrulaştıran ve orada uyguladığı terörü haklı kılacak şekilde, mevcut baskıcı, totaliter yapıları meşrulaştıran işleviyle de yine bir görev üstlenmiştir IŞİD yapısı. Meseleye bütün bu ölçülerle bakılmalı, büyük resimde, bölgenin yeniden düzenlenmesi, harita hesaplarının yeniden yapıldığı noktada, üstlendiği görevlerle analiz etmek gerekir.” ifadelerini kullandı.

“IŞİD YA DA EL KAİDE GİBİ YAPILAR İSLAM’IN TEMSİLCİSİ OLAMAZ”

İslam dininin; barış, adalet, kardeşlik hukuku ve hoşgörü gibi değerleri içinde barındırdığını dolayısıyla, IŞİD’in arkasında İslam varmış gibi davranmasının manasız olduğunu söyleyen Prof. Hacısalihoğlu “İslam gibi bir anlayışın temsilcisi, IŞİD ya da El Kaide gibi yapılar olamaz. Onlar aslında taşeron örgütlerdir. Şunu da söylemek gerekir; bugün bildiğimiz uluslararası sistemde, ağırlıklı, başat aktörler devletlerdir ve terör örgütleri de devletlerin etkinliği ve kontrolü altındaki sistemlerdir. O yüzden, hiçbir terör örgütü, arkasında devlet desteği olmadan yaşayamaz.” dedi.

“TERÖR, DEVLETLERARASI MÜCADELENİN SİLAHLI, DİPLOMATİK YOLUDUR”

Terörün tarifinin bilinçli bir şekilde zorlaştırıldığını fakat gerçekte bu tanımın çok basit olduğunu kaydeden Prof. Hacısalihoğlu “Terör, bugün devletlerarası güç mücadelesinin silahlı, diplomatik yoludur. Bu iki anlayışla, bu iki önermeyle bakıldığında; IŞİD denilen örgütün, aslında arkasındaki yapı net olarak ortaya çıkar. Nitekim Mısır darbesinde de, Suriye, İsrail, Suudi Arabistan ve İngiltere ve ABD gibi pek çok benzemez bir araya gelerek, darbeye destek olmuşlardı.” şeklinde konuştu.

“EĞER İSLAM DEMOKRASİ İLE BULUŞTURULABİLSEYDİ…”

Hacısalihoğlu, uluslararası sistemin bir ‘değersizlik boşluğu’ içinde olduğunu belirterek “Bunun da en önemli dışa vurumu, adalet duygusunu içinde tutan uluslararası hukuktur. Dolayısıyla, bunun vücut bulabileceği, ispatlanabileceği yegâne coğrafya, doğal kaynakları ve pazar çekiciliği ile İslam coğrafyasıdır. Eğer İslam, demokrasi ile buluşturulabilseydi, bütün hesaplar boşa çıkardı. Bütün bu menivelaların, bu aracı kurumların hiçbir işlevi kalmazdı.” dedi.  

“ARAP BAHARI ‘ZENGİN TOPRAKLARIN YOKSUL BEKÇİSİ OLMAYACAĞIZ’ İSYANIYDI”

Biraz oryantalist bir sıfatlandırmayla Arap Baharı diye tarif edilenin bir fırsat olduğunu ifade eden Prof. Hacısalihoğlu “Birikmiş bir halk isyanıydı. Yani ‘biz, zengin toprakların yoksul bekçileri olmayacağız’ın dışa vurumuydu. ‘Biz de insanız ve biz de insanca yaşamak, insan haklarına, adalet duygusuna, böyle bir düzene sahip olmak istiyoruz’ diyenlerin dışa vurumuydu. Ama bu, çeşitli kulvarlara dönüştürüldü, herkes kendince, küresel veya bölgesel hesaplar yaptı. Nitekim Mısır’da bu ‘isyan’ bir anlamda sabırlı ve önemli ölçüde de kurumsallaşması gereken bir noktaya doğru evrilirken bir darbe ile karşılaştı. İşin bütün şifreleri buralarda saklıdır.” açıklamalarında bulundu.  

Yorumlar