Gökhan Esen yazdı: "İki Bin Yirmi Dört!"

Esen: "Son yıllarda yapılan stat yatırımlarının, ülke futboluna bir artı katacağı muhakkak. Seyirciyi stadaçekebilmek, yeni ve modern yapılar sayesinde eskisine nazaran çok daha kolay elbette..."

Futbolda bir şampiyona ev sahipliği için ilk kez bu kadar iddialıyız. Çünkü maketlerden değil, gerçekler
üzerinden sunum yaptık. Hatta ilk kez bir şampiyona adaylarından birinin tüm statları bitmiş ve aktif
halde kullanılır durumda. Müthiş bir sloganımız var. Muhtemeldir ki en devlet destekli adaylık da
ülkemize ait. O zaman şampiyonanın bize gelmesi için hiçbir eksiğimiz yok. Gerçekten öyle mi?
Son yıllarda yapılan stat yatırımlarının, ülke futboluna bir artı katacağı muhakkak. Seyirciyi stada
çekebilmek, yeni ve modern yapılar sayesinde eskisine nazaran çok daha kolay elbette. Ancak kültürel
beklenti ya da gerçek sporseverlik hala ama hala bize çok uzak. Önemli olan taraftarı olduğumuz
takımın kazanması! Nasıl kazandığıyla kimse ilgilenmiyor. Bir taç atışına dahi yapılan itirazlar, hileli gol
atma teşebbüsleri, hakemi aldatma, rakip arkadaşını haksız oyundan attırma çabaları ve üstelik
bunun taraftarca da kabul görmesi, ülkemiz sporseverlerinin (!) spora bakış açısının sonuçları aslında.
Kabul edelim ki bizler spor sevmiyoruz. Sadece kazananı ve o da kendi takımımızsa seviyoruz.
Lehimize yapılan hatalarda sesimiz çıkmaz ve “Hatadır, herkes yapar” derken, aleyhte olduğunda
“Bilirsiniz hakem hakkında hiç konuşmam ama bizi doğradı (!) (ne demekse) bugün” diye başlayan
onlarca cümle kuruyoruz. Yani sporsever değil “Sonuçsever”’iz. Bu yüzdendir ki modernleşen o
statlarda eski anlayışla yer alıyoruz. Sahaya bir şeyler atmaya devam ediyoruz. Meşale yakmanın keyif
getirdiğini düşünüyoruz. Kendi koltuğumuzda oturmuyor, ayağa kalkmayanı stattan kovuyoruz. Yarım
kalan maçlarımız var, hem de en üst lig düzeyinde. Üstelik bu maçın yarım kalma nedeni; sahaya
atılan ve bireylere isabet eden cisimlerken, taraflardan biri “Evet cisim atıldı ama kanamadı ki,
kanamadı ki” diye cisim atılma cüretine sessiz kalıyor, diğer taraf ise “Kanadı, vallahi kanadı, billahi
kanadı, kanadı ki 5 dikiş attık” diyebiliyor. Yani bu olayda bile sebepleri tartışmıyor, sonuçseviyoruz!
Öte yandan ülkemizin en popüler futbolcularından olan, Avrupa’da bir Türk’e ait en pahalı transferi
yapan, Avrupa’nın en büyük 5 kulübünden birinde oynamış, geçirdiği 2 sezonda 33’ü ilk 11 toplamda
55 maça çıkmış, 15 gol 10 asist yapma başarısını gösteren ve hala o takımın bir oyuncusu olan
Arda’nın, müsabaka hakemlerine karşı yaptıkları, başta İspanya’da olmak üzere Avrupa’da her medya
organında yer alıyor.
Elbette felaket yaygaracılığı yapmaya gerek yok. Bunlar temizlenebilir, üstesinden gelinebilir konular.
Ancak 2024 yolunda, ilk kez bu kadar ciddi adayken, başta Devletimiz sonrasında tüm spor camiası bu
adaylığa tam destek verirken, yaşadığımız bu olaylar çorbanın içine düşen sinek misali ister istemez
oy kullanacak üyelerin midesini bulandırmaya yetecektir. Uluslararası platformlarda yaşadığımız pek
çok haksızlığı da düşünürsek, bu olaylar gerçekten aleyhimize kullanılabilir.
Futbolu bu kadar seven ve futbola bu kadar yatırım yapılan ülkemizin; uluslararası platformda
yaşanan olumsuzluklarla değil, marka kimliğiyle, sporseverliğiyle, sporcu yetiştirmesiyle ve elbette
kalıcı başarılarıyla ön plana çıkması için önce futbol kültürümüzü geliştirmemiz esas olmalıdır. Yani
sonuç değil spor sevmeye başlamalıyız. Rakibi düşman değil, yarışmanın bir unsuru olarak görmeli,
alkışlayabilmeliyiz. Mutlaka ama mutlaka dürüst oyunu ilke edinmeliyiz. Taraftar olarak da bunları
alkışlamalıyız. İşte o zaman çok istediğimiz ve bunun için çok çaba harcadığımız 2024 Avrupa Futbol
Şampiyonası gibi tüm şampiyonaların düzenleme hakkı için biz istemesek bile ismimiz en büyük
adaylarından biri olarak geçer. İşte o zaman yapılan yatırımlar boşa gitmemiş olur. Ve işte o zaman
Tıpkı Peter Kenyon’un (Jose Maurinho ile Chelsea efsanesini yaratan yönetici) dediği gibi; “Futbolda
Avrupa’nın 4. büyük ligi” olabiliriz.

Meraklısına not: Ülkemiz spor gündemi futbol odaklı devam ederken, son 1,5 ay içerisinde takım
sporlarında basketbolda; 1’i kadınlarda, 1’i erkeklerde 2, voleybolda; biri voleybolun en büyük kupası
olan ikisi de kadınlarda toplamda 4 Avrupa Kupası daha kazandık. Erkeklerde basketbolun en büyük
kupasında bir 4lü final daha oynayacağız. Üstelik yine bu süreçte basketbol ve voleybolda 2
ikinciliğimiz ve 1 dördüncülüğümüz oldu. Ancak ülkemiz spor gündemi hala açıklanan 16 maçlık ceza!
Ne diyelim, kel başa şimşir tarak..

Yorumlar