Göçmen krizi nasıl çözülecek?

Avrupa kıtası tarihinin en büyük göç dalgasıyla karşı karşıya...

Avrupa'ya göç akını... Kıta tarihin en büyük göç sorunlarından birini yaşıyor. Ülkelerin sınırları Ortadoğu ve Afrika'dan gelen göçmenlerle dolup taşarken Macaristan büyük tepki toplayan bir hareketle sınırına demir teller örmeye başladı. Bu durum ülkeler arası ilişkiler açısından da krizlere kapı aralayabilir. Keza Macaristan'ın bu hareketine Fransa'dan tepki geldi ve karşılıklı sert sayılabilecek açıklamalar yapıldı.

AB ALARMA GEÇTİ

Türkiye'de Suriye'de yaşanan iç savaş nedeniyle 2 milyonu aşkın mülteci barınırken Avrupa Birliği Sınır Kontrol Ajansı'ndan (Frontex) yapılan yazılı açıklamada, Temmuz ayında, AB sınırlarına giriş yapan göçmen sayısının 107 bin 500'e ulaşarak ilk kez bir ayda 100 bin rakamının aşıldığı bildirildi.

AB'ye gelen göçmenlerin son 3 ayda hızla arttığına işaret edilen açıklamada, 2014 Ocak-Temmuz aylarında 123 bin 500 olan göçmen sayısının, bu yılın aynı döneminde yaklaşık üç kat artarak 340 bini geçtiği kaydedildi.

KÜRESEL BİR SORUN OLACAK GÖÇ

Peki savaş, ekonomik kriz, ideolojik baskılar gibi nedenleri olan göçmen krizinin çözümü konusunda neler yapılmalı?

Yaşanan krizin ülkelerin birebir yaşadıkları ya da Avrupa Birliği'nin çözmesi gereken lokal bir sorun olmadığını, bunun küresel bir sorun olduğunu dile getiren Namık Kemal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ensar Nişancı, AjansHaber'e önemli değerlendirmelerde bulundu.

“ÖN GÖRÜLEMEYEN NÜFUS HAREKETLERİ”

Uluslararası ilişkilerin son dönemdeki en önemli konularından bir tanesi göç hareketleri. Dünyanın bir çok yerinde tektonik kırılmalar söz konusu ve ön görülemeyen nüfus hareketlerine neden oluyor. Özellikle söz gelimi, Ortadoğu’daki devletlerin çökmesiyle beraber ortaya çok ciddi şekilde güvenlik krizleri, insani dramlar ortaya çıktı. Artık bunlar ön görülemeyen bir şekilde güvenlik açığından doğan yüksek güvenlik talebini, açlıktan doğan ihtiyaç talebini karşılamak üzere insanlar bulundukları yerden dışarı çıkmak, güvenli gördükleri yerlere doğru hareket etmek nedeniyle karşı karşıyalar.

“AVRUPA BİRLİĞİ TÜRKİYE’DEN DAHA ÖNEMLİ BİR GÖÇ MERKEZİ”

Hem göç edenler açısından hem de göçü kabul eden ya da göçe muhatap olan ülkeler açısından bu beklenmedik durum çok önemli bir meydan okumayı beraberinde getiriyor. Bu meydan okumaya maruz kalan en önemli ülkelerden bir tanesi kuşkusuz ki Türkiye. Çünkü tam da bu tektonik kırılmaların yanı başında olan bir ülke. Suriye’den başlayarak Irak’a uzanan hat üzerinde, oradan Afganistan’a uzanan yay üzerinde Türkiye güvenli bir bölge olarak düşünülüyor ve Türkiye’nin açık kapı politikası nedeniyle Türkiye bir göç çekim merkezi haline geldi ama Türkiye’den daha önemli bir göç merkezi şüphesiz ki Avrupa Birliği. Çünkü Avrupa Birliği’nin sınırları içine girdiğiniz vakit, sosyal haklarla muhatap oluyorsunuz.



TÜRKİYE’DE GÖÇ YASASI HAZIR DEĞİL

Türkiye bu anlamda daha göç yasasını dahi yeterince tanzim edebilmiş bir ülke değil. Göç genel idaresini Avrupa Birliği mevzuatı çerçevesinde teşekkül ettirmeye çalışan ve bu noktada müktesebatını yeni geliştiren bir ülke. Avrupa Birliği açısından değerlendirdiğimiz vakit, göçün Avrupa’daki maliyeti ile Türkiye’deki maliyetleri üzerindeki bir asimetrikliği de dikkate almak lazım.

GÖÇÜN AVRUPA’YA KÜLFETİ

Türkiye esasen kendi yurttaşlarına tanıdığı haklardan, bazı durumlarda daha fazlasını göçmenlere  tanıyabilme durumuyla karşı karşıya. Fakat bu bir kurumsal alt yapı olmaktan ziyade, yaşamın kendi sihri içerisinde gerçekleşen bir durum. Bu yasal mevzuatla garanti altına alınmış bir durum değil ama Avrupa Birliği’nde bu yasalar çerçevesinde bir hukuki alt yapıyla cereyan ettiği için Avrupa kendisine yönelen her bir göçün külfetini daha baştan hesaba katmak durumunda.

“AVRUPA BİRLİĞİ TARİHİNİN EN BÜYÜK GÖÇ AKIMLARIYLA KARŞI KARŞIYA”

Bu noktadan baktığımız zaman bugün Avrupa Birliği, tarihinin en büyük göç akımlarıyla karşı karşıya. Makedonya’da neredeyse göçe karşı bir seferberlik söz konusu. Göç edenler bir seferberlik halinde olduklarından daha çok göç alan, göçe karşı seferberlik durumundalar çünkü sisteme meydan okuyan noktada fakat bugüne kadar Avrupa Birliği göç sorununu bir kıta sorunu olarak algıladı. Dolayısıyla ben Avrupa Birliği’nde özellikle Dublin sözleşmesiyle beraber Avrupa Birliği’nin ana normlarına uygun şekilde göç politikalarını geliştirdiği vakit sorunu bu şekilde çözebileceğini düşünüyorum.

“GÖÇ KÜRESEL BİR SORUN”

Göç bölgesel bir sorun olmaktan çoktan çıktı, küresel bir sorun. Dolayısıyla Avrupa Birliği göçlerin hedefinde olan bir ülke olarak Dublin Sözleşmesi’nden vazgeçerek, çok daha ağır göçe karşı tedbir alarak sorunu çözmeyi bugün düşünebiliyor. Fakat bu şekilde bu sorunun çözülemeyeceği de çok açık.  

TÜRKİYE GÖÇ KRİZİNİN KÜLFETLERİNİ GÖRMEYE BAŞLADI

Aynı şekilde Türkiye’nin misafirperverlik duygusunu ön plana çıkararak, açık kapı politikası uygulayan bir ülke olmanın getirdiği külfetleri daha açık görmeye başladı ve bu anlamda daha rasyonel politakalar, kurumsal altyapıları dikkate alarak, ülke içerisindeki düzeni dikkate alarak onu merkeze koyarak yeni politikalar geliştirmesi bir zorunluluk olarak her iki birimin de Türkiye’nin de Avrupa Birliği’nin de önünde duruyor.

GÖÇ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN KÜRESEL ÇABA ŞART

Bu noktadan bakıldığı vakit esasen göç sorunu herhangi bir ülkenin sorunu değil artık. Göç sorunu dünyanın sorunu. Bu sorun çözülebilecekse bir iki ülkenin ya da Avrupa Birliği gibi bir kıtanın marifetiyle çözülebilme ihtimali yok. Artık sorunlar kendi ülkenizdeki gümrük duvarlarını yükselterek çözülme noktasının çok uzağına gitmiş durumda. Dünyanın diğer noktalarında, tektonik  kırılmaların olduğu alanlarda müdaheleler yaparak, oralardaki düzeni yeniden tanzim ederek, devletliğini yitirmiş dolayısıyla güvenlik üretemeyen coğrafyaları da yeniden kurumsallaşmasını temin etmeye çalışarak, o yardımları yaparak ancak bu sorun meydan okuyan bir sorun olmaktan çıkarılabilir.

“GÖÇ ARTARAK DEVAM EDECEK”

Göç artarak devam edecek. Afrika’daki çölleşme sorunu, devlet güvenlik sorunları, açlık sorunları, Ortadoğu’daki sivil savaşlar sürdüğü sürece göçlerin daha büyük bir şekilde, tsunami şeklinde Türkiye’yi ve Avrupa Birliği’ni vurması mukadder olarak görünüyor. Bu sorun çözülecekse köklü bir şekilde meselenin üzerine gidilmesi gerekiyor. Daha radikal tedbirlerin alınması gerekiyor ama şunu unutmadan; göç edenler, göç ettikleri ülkeye sorun aktarmaya göç etmiyorlar. Bir kurtuluş için göç ediyorlar, Dolayısıyla bu işin insani, vicdani tarafı da hesaba katılarak ve ülkelerin de kapasiteleri bu anlamda geliştirilerek bir global çözüm çok ama çok elzem görünüyor.

‘GERİ DÖNÜŞ KABUL’ ANLAŞMASI YÜRÜRLÜĞE GİRERSE…

 Türkiye’nin de bu çözümde esasen kazanacağı çok şey var. Türkiye bugün dünyada en fazla göç alan ülkelerden bir tanesi durumuna gelmiş durumda. Üstelik daha önemli bir nokta var. Geri dönüş kabul anlaşması var Türkiye’nin Avrupa  Birliği’yle, eğer bu anlaşma 2-3 yıl sonra yürürlüğe girerse o zaman Avrupa Birliği’ne Türkiye üzerinden giden her göçün Türkiye’ye dönmesi gibi bir durum da söz konusu. Dolayısıyla biz çok daha büyük bir meydan okumayla karşı karşıyayız. Nasıl doğal felaket olaylarında bütün ülkeler el birliği içinde çözmeye çalışıyorlar, göç olaylarına da bu şekilde yaklaşılması gerekiyor. Bir küresel bilincin gelişmesi gerekiyor.

YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.
 

Yorumlar