"Filipinler'de DEAŞ varlığının amacı barış sürecini baltalamak"

İHH Genel Başkan Yardımcısı ve Filipinler'de Bağımsız Gözlemci Heyeti üyesi Oruç "DEAŞ Filipinler'de yayılmaya çalışıyor ve en büyük hedefi, MILF ile hükümet arasındaki barış sürecini baltalamak ve MILF grubunun bölgedeki etkisini zayıflatmak." dedi.

Filipinler hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasındaki Bangsamoro Barış Antlaşması sürecinin Bağımsız Gözlemci Heyeti Üyesi ve İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç, son dönemde Filipinler’de etkisini artırmaya çalışan DEAŞ bağlantılı grupların en büyük hedefinin, MILF ile hükümet arasındaki barış sürecini baltalamak ve MILF’in bölgedeki etkisini zayıflatmak olduğunu söyledi.

Oruç, terör örgütü DEAŞ'ın, 23 Mayıs'ta Mindanao eyaletine bağlı Marawi kentini kuşatması, grubun bölgede artan nüfuzu ve hükümet ile MILF arasında 2014'te imzalanan barış antlaşması ile başlatılan barış sürecine olan etkisine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Yaklaşık 10 milyon Müslümana ev sahipliği yapan Filipinler son yıllarda DEAŞ'ın terör faaliyetlerinin hedefinde.

DEAŞ eksenli sorunların, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Mindanao Adası'nın Marawi şehrinde vuku bulduğunu hatırlatan Oruç, bölge dinamiklerini bilmek için bu bölgedeki grupların çok iyi tanınması gerektiğini söyledi.

"Problemin ana karakterleri Maute ve Ebu Seyyaf isimli iki örgüt." diyen Oruç'a göre, ismini aile soyadından alan Maute örgütü son dönemdeki DEAŞ faaliyetlerinin kilit isimlerinden biri konumunda.

Örgüt, Abdullah ve Ömer isimli iki kardeş tarafından 2012'de kurulmuş ve 2015'te DEAŞ'a bağlılığını ilan etmiş.

Oruç'a göre, bağımsız bir İslam devleti hedefi olan Ebu Seyyaf örgütü de Mauta gibi zaman içinde bundan saptı ve adam kaçırarak fidye toplayan bir suç örgütüne dönüştü.

"DEAŞ bağlantılı bu örgütleri, Moro İslami Kurtuluş Cephesi'nden ayırmak gerek." diyen Oruç, şu görüşleri dile getirdi:

"MILF'in başından beri hedefi Müslümanların hukukunu muhafaza etmek ve bağımsız bir Müslüman devleti kurmaktı. İnsanlara zarar vermek için değil insanları muhafaza etmek için yapılmış bir mücadele. Hiçbir hukuksuzluğa bugüne kadar bulaşmamış ve İslami hukuk neyi gerektiriyorsa mücadelelerini o sınırda devam ettirmişlerdir. En önemlisi de hiçbir zaman sivilleri hedef almamışlar ve sivillerin zarar görmesine yönelik hiçbir operasyon içinde olmamışlar."

Marawi kentinin kuşatılmasıyla ilgili, "Resmi kaynaklara göre, operasyon esnasında 350 civarında grup üyesi, 100'e yakın asker ve polis, 50 civarında da sivil hayatını kaybetti." diyen Oruç, "Fakat yerel kaynaklara göre sivil kayıplar çok daha fazla. 40 günden fazla bir süre oldu ve operasyonlar hala devam ediyor. Şehrin önemli kısmı Maute ve onun takipçileri tarafından kontrol ediliyor. Sivil kayıpların 500'ün üzerinde olma ihtimali var ve birçok insan hala rehin." ifadelerini kullandı.

"BÖLGEDE CİDDİ BİR KIRILMA YAŞANIYOR"

Oruç, bölgeden göç eden halkın acil insani yardıma ihtiyaç duyduğuna işaret ederek, dünya ve Türkiye kamuoyunun konuya daha geniş yer vermesi gerektiğini vurguladı.

"Bölgede ciddi bir kırılma yaşanıyor. Marawi'de yaşananlar dünya genelinde çok fazla karşılık bulmadı. Şu anda 200 bin kişi evini terk etti ve insani olarak da ciddi sıkıntı içinde." ifadesini kullanan Oruç'a göre, Maute ve Ebu Seyyaf, Marawi olaylarına kadar oldukça yerel ve küçük gruplar olarak görüldükleri için devlet ve MILF tarafından çok fazla dikkate alınmadı.

DEAŞ'ın son zamanlarda Musul'da ve Rakka'da aldığı darbelerin, Filipinler'deki yayılmacı politikasında önemli rol oynadığını aktaran Oruç'a göre, grup bölgede özellikle de gençler arasında popüler.

İHH Genel Başkan Yardımcısı Oruç, "Güney Asya'da halk hala DEAŞ'ın gerçek yüzünü bilmiyor. Medya propagandasını çok iyi yürüten DEAŞ çok ciddi karşılık buluyor." dedi.

DEAŞ bağlantılı Maute kardeşler ve Ebu Seyyaf gruplarının bölgedeki halkın desteğini, Müslüman coğrafyada "barış için tek yol silahlı mücadele" propagandası yoluyla elde ettiklerini aktaran Oruç, "17 yıl süren barış görüşmelerinin ardından Filipinler hükümetinin, barış antlaşması sonrası çözüme yönelik adımlardan biri olan Bangsamoro temel yasası ile ilgili görüşmeleri birkaç yıl önce aniden durdurması da Müslüman halk, özellikle de gençler arasında süreçle ilgili ciddi soru işaretleri yarattı. DEAŞ bu durumdan da faydalandı." diye konuştu.

"AMAÇ BÖLGEDEKİ BARIŞ SÜRECİNİ BALTALAMAK"

Bağımsız Gözlemci Heyeti Üyesi Oruç, DEAŞ'ın bölgedeki yayılmacı politikasının önündeki en büyük engelin, halkın çok daha büyük desteğini alan MILF grubu olduğunu belirtti. Oruç'a göre, MILF'in 50 binden fazla eğitimli askeri var ve grup, toplumda çok geniş kitleler tarafından kabul görüyor.

Yerel halkın yüzde 60'ının desteğini alan MILF'i halkın, "barış sürecinin mimarı" olarak gördüğünü belirten Oruç, "(DEAŞ bağlantılı grupların) bölgedeki en büyük hedefi MILF ile hükümet arasındaki barış sürecini baltalamak ve MILF grubunun bölgedeki etkisini zayıflatmak." ifadelerini kullandı.

DEAŞ'ın Marawi saldırılarının bölgedeki barış sürecine etkisiyle ilgili bir soru üzerine Oruç, "operasyonların antlaşma sürecini etkilemediğini, hatta belli boyutlarda aklıselim atılacak adımlar sayesinde sürece olumlu katkıları dahi olabileceği" görüşünü savundu.

"HÜKÜMET BARIŞ SÜRECİ İÇİN HALA İSTEKLİ"

Oruç, saldırılar sonrasında, hükümetin ve Hristiyan çoğunluğun Müslüman halka ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi'ne olan bakış açısında bir değişiklik olmadığını, sürecin olumlu şekilde ilerlediğini, terör örgütü DEAŞ'ın Mindanao'ya yerleşmesini engellemek için bu barış antlaşmasının hayati önem taşıdığını ifade etti.

Barış anlaşmasının imzalanmasıyla bölgeye kalıcı ve sürdürülebilir barış getirmesi öngörülen Bangsamoro Temel Yasası'na ilişkin ilk çerçeve anlaşmanın 2012'de, kapsamlı anlaşmanın da 2014'te imzalandığını hatırlatan Oruç, Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte'nin göreve geldiğinde barış görüşmelerini devam ettireceğini, Mindanao Adası'na barışın ancak bu şekilde geleceğini söylediğini anımsattı.

Oruç, hükümetin yol haritasına göre, Bangsamoro Temel Yasası'nın Ocak 2018'de meclisten geçmesine ilişkin senato ve temsilciler meclisinin oy kullanacağını bildirerek, bölgede yasanın onaylanması için referandum yapılacağını kaydetti.

DUTERTE YÖNETİMİ

"Devlet başkanlığı koltuğunda bir yılı tamamlayan Rodrigo Duterte'nin ülkenin kronik sorunu uyuşturucu çeteleriyle ve yolsuzlukla mücadelede izlediği sert politikanın artan terör olaylarına etkisinin olup olmadığı" sorusu üzerine Oruç, Duterte’nin yaptığı siyasetin tartışılabileceğini ama bugüne kadarki devlet başkanları arasında hala en üst düzeyde halk desteğini alan lider olduğunu söyledi.

Oruç, Filipinli liderin tecrübeli bir siyasetçi olduğunu vurgulayarak, Duterte'nin Mindanao'nun en büyük şehri Davao'nun 20 yıl boyunca belediye başkanlığını yaptığını ve şehri gerçekten yaşanabilir bir yer haline getirdiğini söyledi.

"Bunu yaparken de aslında sert bir üslupla yaptı. Bunu Davao'ya girdiğinizde görürsünüz. Davao'ya kadar arabalar çok süratli hareket eder ama Davao'ya girdiğiniz an da hızınızı 50 kilometreye düşürmeniz gerekir. Aksi halde çok ciddi cezalarla karşı karşıya olursunuz." diyen Oruç, Duterte'nin, uyuşturucu ve yolsuzlukla mücadele vaatlerinin seçimi kazanmasında büyük rolü olduğunun altını çizdi.

Duterte'nin, uyuşturucu çetelerine yönelik sert politikalarının yanı sıra Pasifik'te ittifak eksenlerini değiştirebilecek dış politika yönelimleri de onu farklı kılan unsurlar arasında yer alıyor.

Duterte'nin "en önemli müttefiki ABD ile askeri iş birliğini sınırlandıracağına, Çin ve Rusya ile ilişkilerine ağırlık vereceğine dair güçlü mesajları olduğunu" hatırlatan Oruç'a göre Duterte bölgenin alışık olmadığı, klasik siyasetin dışında bir lider ve ülkedeki sorunlardan Amerika'yı sorumlu tutuyor.

Oruç, "Duterte, 'yönetime gelince ben Amerika ile olan bağlarımızı kopartacağım, Çine ve Rusya'ya yaklaşacağım' dedi ve önce Çin'i sonra da Rusya'yı ziyaret etti. Amerikan askerlerinin bölgeyi terk etmelerini istedi. Bunlar ciddi bir rahatsızlık kaynağı oldu." diye konuştu.

Filipinli liderin, Marawi'deki kanlı kuşatma sonrasında, ABD'nin bölgeye özel kuvvet desteği yollayacağına ilişkin 10 Haziran tarihli açıklamalarına da değinen Oruç, Duterte'nin bu iddiaları reddettiğini, operasyonları Filipinler güvenlik güçlerinin sürdüreceğini söylediğini aktardı.

ABD egemenliğinden 1946'da ayrılarak bağımsızlığını ilan eden, çoğunluğu Katolik Hristiyanların yaşadığı Filipinler'de, nüfusun yüzde 10'u Müslümanlardan oluşuyor.

Filipinler'de ordu, 23 Mayıs'ta, Marawi'de ABD'nin başına 5 milyon dolar ödül koyduğu Hapilon'a operasyon düzenlemiş, çıkan çatışmalarda Maute örgütü militanları Marawi'yi kuşatmıştı.

Devlet Başkanı Duterte, eyalette 60 günlük sıkıyönetim ilan etmiş ve Rusya ziyaretini yarıda keserek ülkeye dönmüştü.

Ordu, 31 Mayıs'ta Marawi'nin yüzde 90'ında kontrolü sağladığını duyurmuştu.

Çatışmalar sonrasında Marawi'de halkın çoğu kenti terk ederek komşu İligan kentine göç etmek zorunda kalmıştı.

Yorumlar