“Biyolojik ırkçılık değil kültürel ırkçılık”

Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısı ve ABD’de 3 müslüman gencin öldürülmesi İslamofobi kavramını tekrardan gündeme getirdi.

Recep DEMİRCAN / AjansHaber

ABD'de 3 müslüman genç öldürüldü. Dış basında büyük yankı uyandıran olay islamofobi tartışmasını yeniden alevlendirdi. Biyolojik ırkçılığın değil kültürel ırkçılığın öne çıktığını belirten Yaşar Hacisalioğlu, "Ortadoğu coğfrayasının çok kıymetli olduğunu ve Ortadoğu'da egemenlik kurmak isteyen güçlerin meşruiyet arayışı içinde yöntem olarak islamofobi'yi körüklemeyi seçtiklerini söyledi.

Dünya’da Müslümanlara yönelik artan saldırıların perde arkasını  İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu Ajanshabere değerlendirdi.

“DÜNYA TOPLUMLARINA YERLEŞTİRİLMEYE ÇALIŞILDIĞINI GÖRDÜK”

Soğuk savaş sonlandıktan sonra 11 Eylül saldırıları önemli bir dönüm noktası oldu. Bu durumun  sonucunda yeni dönemin güçler arası mücadelesinde kullanılan araçları ve argümanları tartıştık. Bir süre sonra küresel terör kavramının, bilhassa İslam ile terörü  birlikte anma ısrarına düşüldüğünü görmekteyiz. İslam’ın doğasından kaynaklanan bir şiddet özelliği taşıdığına dair bir düşüncelerin dünya toplumlarına yerleştirilmeye çalışıldığını gördük.

“ŞİDDET VE KORKU ÜRETEN BİR DİN OLDUĞUNU GÖSTERMEYE ÇALIŞTILAR”

Bu süreçte hiç şüphesiz İslam coğrafyasında buna taşeronluk yapan, siyasi iklimi besleyen unsurlarında bulunması mümkün oldu. Dolayısıyla enstrümanlaştırılmış bazı şiddet içerikli terör örgütleri bu amaç için kullanıldı ve dünya’ ya böyle bir algı yayıldı. Özellikle İslam’ın şiddet ve korku üreten bir din olduğu dünya’ ya  gösterilmeye çalışıldı. Bu durum kimin işine yarayacağına baktığımızda Sovyet imparatorluğu çöktükten sonra ortada kalan önemli bir coğrafyanın  en önemli diyebileceğimiz siyasi atlasın ekonomik vb. birçok açıdan İslam coğrafyasına da denk geldiğini,  bu kesime Ortadoğu ve Kuzey Asya’yı eklediğimiz zaman bu derinliğin çok kıymetli olduğunu anlamaktayız. Buralarda egemenlik kurmak isteyenlerin bir  meşruiyet arayışı içinde olduğunu, buraların bir kriz ortamı içerisinde olmasını arzulayanlar bunu İslam’ı kötüleyerek gerçekleştirdiler.

İSLAMOFOBİ’Yİ ABD’DE YAYGINLAŞTIRMAK İSTEDİLER

Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısı, bu sürecin bir parçasıdır. İslam Dinin kutsal saydığı değerlerine karşı bir hassasiyet, ifade edici ve incitici bulunuyorsa burada düşünce özgürlüğü adı altında provokatör yaklaşım biçimini özensiz bir şeklide yapılıyor olması da İslam korkusunu beslemeye yöneliktir. Bütün bunlar birleştiğinde Kıta Avrupası açısından ayrı bir yaygınlığı var kuşkusuz. İslamofobi’yi 11 Eylül saldırıları ile Amerikan toplumuna yaygınlaştırmak istemektedirler. Bu durumun ABD’de bir nefret unsuruna dönüştüğünü ve yaygınlaştırılmak istenmediğini de söylemek mümkün değildir. Halkların algılarına yerleştirilmek istenen bir noktaya dönüştüğünü görmekteyiz.

“NEYİN DOĞRU OLDUĞU DEĞİL HALKIN NEYE İNANDIRILDIĞI” ÖNEMLİ

Medeniyetleri içerikleri ve duruşları alet edilmeye kalkışıldı. Bunların asıl sebepleri ekonomik politikalardır. Terör olgusunun kavramının da bir ekonomik bir kavram olduğunu söylüyorum. Devletler arası mücadele soğuk savaştan farklı olarak  cepheden karşı karşıya değil, perde arkasına çekilerek aracılarla, terör örgütleri gibi algı operasyonlarıyla ve iletişim alanındaki gelişmeler ile daha stratejik ilerlediğini görmekteyiz. ‘Neyin doğru olduğu önemli değil halkın neye inandırıldığı’ şeklinde bir süreç bulunmaktadır. Bu önerme İslami terör kavramlarıyla vücut bulduğunu söylemek lazım. Biz İslam coğrafyasında büyük hesapların, büyük oyunların ortasında kalmaktayız. Bu işin burada da araç olarak kullanıldığını görmekteyiz.

“BİYOLOJİK IRKÇILIK DEĞİL KÜLTÜREL IRKÇILIK”

Avrupa’nın ABD’den daha farklı bir yapısı var. Bunun en başında nüfus dinamiği gelmektedir. Karşımızda Yaşlanan ve nitelikli dinamik genç nüfusa ihtiyacı olan bir Avrupa bulunmaktadır. Avrupa’daki bu yaşlanma sömürge topraklarındaki tersine bir göçü tetiklemektedir. Avrupa’nın bu göçü karşılayacak potansiyeli bulunmamaktadır. Bunu tehdit olarak görüyor.  Nitelikli genç nüfusu Avrupa kendisi belirlemek istiyor. Avrupa ve Fransa’da ciddi bir Müslüman nüfus bulunmaktadır. Fakat bu süreç Avrupa’da eşit bir yurttaşlık zeminine dönüşmedi. Avrupalı Ülkelerde bu meseleyi  beslemektedir. Bu ayrımcılığın devlet eliyle yürütüldüğünü görmekteyiz. Nitekim İngiltere’de vatandaşlık yasası değiştirildi. Keza aynı şekilde Fransa ve Almanya’da da bu durum uygulandı. Biyolojik bir ırkçılık değil kültürel bir ırkçılığa dayalı bir ayrımcılık yapıldığı görülmektedir. Devlet hem kontrol ediyor hem de buna zemin hazırlıyor. PEGİDA  gibi hareketlerin çok kolay gelişeceğini düşünmüyorum. Fransa hala sömürgeleriyle bağını kesmedi onları sürekli besledi. Le PEN bile Gabon’un diktatöründen seçim için para yardımı aldı. Artık bloklu bir dünya yok İttifaklar eskisi gibi katı değil. Bu süreçte birbirini kontrol etmek isteyen devletler sahne alıyor.

Birbirine yakın hale gelmeye başlamakta olan ülkeler, eşitsizlik zemininde güvensizlik üretir. Almanya’nın Bölgesinde Türkiye’yi bu şekilde algıladığını görmekteyiz.
 
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.


 

Yorumlar