Bayram öncesi küsler barışıyor

Anadolu’da bayramlarda uygulanan ve halen de devam eden güzel bir gelenek vardır. Normal zamanlarda bir araya gelmeyen kişiler bir masa etrafına toplanarak barıştırılır.  Küslüklere son verilir, aile ve komşuluk ilişkileri kaldığı yerden devam eder.

Ülkemizde de son günlerde tam bu yönde gelişmeler yaşanıyor. Sorun yaşadığımız, İsrail, Rusya gibi ülkelerle tekrar sıcak ilişkilerin yaşandığı günlere geri dönme çalışmaları gerçekleştiriliyor. Mısır ve Suriye gibi ülkelerle de somut bazı gelişmelerin olması bekleniyor.

Ünlü bir yöneticinin şu sözleri hala hafızamdadır. Herkes ile dost olan, herkesin sevdiği bir idareci olamaz. İdareci bazen yönettiği kurumun menfaatlerine uymayan, diğer kurum veya çalışanlarla sorunlar yaşayabilir. Yaşamalıdır da, işini yapmayan çalışanlar ile iyi geçinen bir yönetici veya çalıştığı kurumun zararına faaliyet gösteren diğer kurumlarla iyi geçinen bir yönetici olamaz.

İşin doğası gereği bu kural ülkeler içinde geçerlidir. Tarihi veya sosyo-ekonomik şartlardan dolayı birbirlerinin topraklarında gözü olan devletlerin birbirleriyle ilanihaye dost ve kardeş olmaları beklenemez. Eğer dost olunuyorsa yukarıdaki örnekteki gibi sizi satan bir yöneticiniz var demektir.

Türkiye’de bir dönem yoğun olarak yaşansa da; Suriye, Mısır, İsrail, Rusya ve kısmen de olsa Irak ve Ermenistan ile bazı sorunlar yaşadı. Türk dış politikası, uzun süredir devam eden “etliğe sütlüğe dokunmama” politikasından çevresindeki olaylara müdahil olan daha aktif bir dış politikaya çok hızlı bir şekilde dönüştürüldü. Komşularla “sıfır sorun” politikası yürütülmek istendi ama hazırlıksız yakalanılan “Arap Baharı” ve sonrasındaki iç savaşlar evdeki hesapları alt üst etti.

Türkiye Mısır’da seçilmiş iktidarı askeri müdahale ile indiren ve başa geçen darbeci Sisi ve seçilmiş iktidar arasında tercihini halktan yana kullandı.

Türkiye, yüzde 12’lik oy oranı ile halkını demir yumrukla yönetmeye kalan Esad ile ezici çoğunluk arasında yine tercihini bombalar altında ölenlerden yana kullandı.

Türkiye; 1967’den beri toprakları işgal edilen Filistin ile İsrail arasında mazlum Filistin halkının tarafını tuttu.

Türkiye bir süredir birçok devletten yardım gören Ermenistan’ın işgal ettiği topraklara karşı mücadele veren kardeş Azerbaycan tarafında yer aldı.

Türkiye mazlum Suriyeli ve Türkmenleri havadan vuran Rusya’ya karşı hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle gerekli tepkiyi verdi.

Bunlar insani yönü olan, ilkeli ve inanç temelli yaklaşımların geliştirdiği bir uluslararası ilişkiler sisteminin ayak sesleriydi. Dönemin şartları onu gerektiriyordu uygulandı. Bu politikadan vazgeçmemekle beraber artık kalıcı düşmanlıklar yerine belli ilişkiler belli seviyede tutularak yine mücadele edileceği görülmektedir.

Devletler için aslolan ve birinci dereceden sorumlu olduğu kendi vatandaşlarıdır. İç ve dış politikalar vatandaşların menfaatine göre belirlenir. Dış politikada komşu halkların çıkarları bir yere kadar gözetilir.

Türkiye ve onun şu anki karar mercileri hiçbir tevil ve ikircikliliğe düşmeden şunu milletimize iyi anlatmalıdır. Türkiye pasif dış politika anlayışından çok aktif bir dış politika anlayışına çok hızlı bir şekilde geçmeye çalışmıştır. Fakat geçen sürede şu anlaşılmıştır, dünyadaki dengeler, ekonomik ilişkiler, küresel güçler hiçbir zaman ilkeli ve duygusal bir dış politikaya müsaade etmemektedir.

Japonya’nın öksürdüğünde Almanya’nın krize girdiği global ekonomik sistemlerde öğrendik ki dostluk, kardeşlik, mazlumların hakları vb kavramlar sadece kitaplarda geçen terimlerdir.

İster gelişen konjoktür deyin, ister acemilik..

Tek cephede bir ülke ile mücadele etmek çok zorken, siz birden 5-6 cephe aynı anda açarsanız elbette sorunlar yaşarsınız. Birde üstüne üstlük ülkenizde 40 yıldır devam eden, 40 tane kocalı, alfabenin tüm harflerini kapmış nurtopu gibi terör örgütleriniz varsa işiniz elbette çok zor olur.

Bunlar bir tarafa hepsi halledilebilir de, içinizde yaratılış amacı olarak “mevcut iktidarı yıpratmak olarak” gören bir muhalefet varken işiniz hepsinden daha çok zordur. “Rusya uçağı vurulduğu zaman neden vurdunuz, Rusya ile aramızı neden bozdunuz”, “Mısır bizim stratejik ortağımızdı neden ilişkileri askıya aldınız?”, “İsrail ile bu krize gerek var mıydı? Bize ne Gazzelilerden”, “Bize ne Suriyelilerden” diyenler şimdi bir numaralı Gazze aşığı, Suriyeli dostu oldular. Yakında Rabia pankartları ile Taksim’e yürürlerse şaşmayın.

Otomobil işiyle uğraşanlar iyi bilir, Doğan görünümlü Şahin diye bir tabir vardı.., Ben önceden de bu tür muhalefeti pek sevmezdim. Öyle olmadığı halde bir gün PKKlı, bir gün gezici, bir gün Milliyetçi, diğer gün solcu görünenlerden tiksindik artık. Her adresin, her faaliyetin, her twitin arkasında kimlerin olduğunu bilmek gerçekten mide bulandırıcı. Hem kendinize hem de size inanan bu kadar insana yazık ettiniz hala inatla yazık etmeye de devam ediyorsunuz.

Geçen bir arkadaşım; “İktidarın bir icraatının doğru olup olmadığını anlamak için sosyal medyaya bakıyorum. Sağdan, soldan, okyanustan, dağdan, kuzeyden, güneyden; düşmanı ortak olan bu gruplar saldırıyorsa hemen kapatıp demek ki hükümet doğru yapmış anlıyorum “ diyordu,  gerçekten çok doğru.

Bugün Filistin, Suriye, Mısır için yapılanlar sayesinde orta doğu halklarının sevgisini kazanmışsak, Gazze anlaşması sonrası olayın birinci tarafı olan Hamas Türkiye’ye teşekkür ediyorsa, İsrail basını kendi ülkesini, Türkiye’ye teslim olmakla suçluyorsa ve malum gruplar buradan nemalanmak için parmakları koparcasına twitterlerde en ağır hakaretleri yapıyorsa gerçekten de yapılan iş doğrudur.

Elbette eleştireceğiz, eleştirmek başka, yıkmak, yok etmek başka…

Dış politikada daha akıllı, daha itidalli, daha yavaş hareket etmeliyiz. Birden birçok cephe açmamalıyız. İlişkilerde problem yaşadığımız devletler ile birden bire köprüleri atmamalı daha akıllı ve ağır tepkiler göstermeliyiz. Vereceğimiz tepkileri en üst ağızlardan değil de daha düşük seviyedeki yöneticilerden vermeli ve en üst yöneticilerimize alan açmalıyız.

Yaşadıklarımızdan dersler çıkarmalıyız, eksik yanlarımızı, güçlü yanlarımızı hesaplamalıyız. Elbette düşmanlıklar gibi dostluklar da kalıcı değildir. Her iki duruma göre kendimizi, askeri, ekonomik ve devletlerarası güç dengeleri konusunda geliştirmeliyiz.  Dünyada ayak basılmadık ülke bırakmayan ve çok büyük hizmetler yapan TİKA gibi devlet destekli yardım kuruluşlarımızın yanısıra yurt dışına hizmet veren sivil toplum kuruluşlarının da yollarını açmalıyız.  Kimsenin makamında mevkisinde gözü olmayıp “gönüller yapmanın” derdinde olanları bulmalı ve Yesevi gibi ocaklarıyla buluşturmalıyız.

Suriye’deki kardeşlerimiz ile Antalya’daki domates üreticimiz ve turizmcilerimiz arasındaki dengeyi ayarlayabilmeliyiz. “Bunu domates, biber nedir ki, kardeşim için canımı bile veririm diyen bir millet oluşturana kadar en azından gözetmeliyiz. “

Evet, döndü dolaştı olay yine millete geldi, milletin neyse, neye inanıyorsa, neye değer veriyorsa ülke olarak da sen o’sun.

Özetle yolumuzu, akıl, tarih, inanç ve tecrübeler ışığında yeniden yazacağız. Başka yolu yok.

Neyse ben en sevdiğim şeyi yapayım, yine yolumu tarihten bulayım. Herkesin karşı çıktığı, aleyhte gözüken Kureyşlilerle imzalanan 10 yıllık Hudeybiye anlaşmanın ikinci yılında 3 binden 10 bine varan ve Mekke’yi feth eden Müslümanların durumu güzel bir başlangıç mesela…

YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.

Yorumlar