Artık savunma değil taarruz zamanı

Ülkemizde uzun zamandır görmeye alıştığımız terör olayları son günlerde hissedilir oranda artış gösterdi.

Her gün farklı terör örgütlerinden farklı saldırılarla vuruluyoruz. Haber okumaya korkar olduk. Her an bir son dakika haberi ile dünyamız alt üst oluyor.

Bu olayları, nedenlerini, kimlerin yaptığını, kimlerin arkasında durduğunu biraz gerilerden bakmadan anlayamayacağımızı her fırsatta dile getirdim. Yine öyle yapacağım.

15. yüzyılda Brezilya’yı, Afrika’yı, Amerika kıtasını, Çin’i Hindistan’ı daha birçok ülkeyi işgal eden Portekiz, İspanya, Hollanda, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler tüm birikimlerini bu ülkelerden sağladılar. İşgal ettikleri tüm ülkelerin öz kaynaklarını sömürüp kendi ülkelerine götürdüler. 

Kenya'nın İlk Devlet Başkanı Jomo Kenyatta bu olayı o kadar güzel şekilde anlatır ki, başkacada söze gerek yoktur.

"Misyonerler Afrika' ya geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizdeyse toprağımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız kalmıştı..."

Neyse devam edelim; bu sömürme çılgınlığı, kah İspanya kah Hollanda, kah İngiltere liderliğinde gerçekleşir ama sömürülen değişmez.

Aradan geçen 300 sene sonra sanayi devrimi ile bu sömürgeleşme şekil değiştirerek daha acımasız bir şekilde devam eder. Bu kez gemisi olan değil, sanayisi olan, demiryolu olan güçlüdür.

Eski İspanya, Portekiz ve Hollanda İmparatorlukları gerilemiştir artık. Bu bölgelerde halk yönetimlere karşı ayaklanır. Bunlara Britanya sahip çıkar ve Avrupa’nın en güçlü deniz devleti olarak ortaya çıkar. Artık Britanya üzerinde güneşin batmadığı bir imparatorluktur.

1800 yılında dünyanın yarısı, 1878 yılında %67’si, 1914 yılında da %84 ‘ü Avrupalı büyük devletlerin sömürgesi olur.

Daha sonra sömürgelerden Almanya’nın da hak iddia etmesiyle iş karışır ve dünya 2 kez üst üste birbirine girer. Milyonlarca insan ölür. Buradaki en büyük hedef Osmanlı imparatorluğu ve İslam dünyasıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nun koruması altında olan İslam dünyasında sömürgecilik ve misyonerlik faaliyetleri son döneme kadar yapılamamıştır.  

Birinci dünya savaşına II. Abdülhamid Han engelini aşarak Almanya’nın oyunuyla birçok cepheyi kendi toprakları üzerinde açan İttihat ve Terakki sayesinde 3 milyon metrekare olarak girilen savaş sonunda düştüğümüz durum hepimizce malumdur.

Savaş sonunda çok kötü olan durum bu milletin son bir can havliyle silkinmesiyle sömürgecilerin istedikleri şekilde sonlanmamıştır.

Bu durum Avrupa için kabul edilebilir olmasa da o zaman ki konjonktür bu durumu istemeyerek de olsa kabul etmeyi zorunlu kılmıştır.

Ama bir şartla,

Çevrede sömürgeci devletlerin ne yaptıklarına karışılmayacak ve hiçbir uluslararası hedef içine girilmeyecektir. Bu kısıtlamanın dışına çıkmaya çalışanlar ise bunu hep hayatıyla ödemişlerdir. Kimine siroz, kimine kalp krizi kimine de yağlı ilmek sebep edilmiştir. Her 10 yılda bir krizler, darbeler, iç kargaşalar yaşanmıştır.

Neyse daha yakınlara gelirsek bu kısıtlamalar hem ekonomik hem de dış politika alanında kırılmaya başlayınca dünyanın sahipleri buna artık dur deme gereğini duymuşlardır.

Bu konuda epey usta sayılırlar. İstedikleri ülkede istedikleri anda, istedikleri yöntemleri kullanarak yönetimleri değiştirip, istedikleri kişileri başa geçirebilirlerdi. İstedikleri anda darbe yapabilirlerdi, isyan çıkarabilirlerdi, krizler oluşturup öz kaynakları ele geçirebilirlerdi.

Bunu adım adım Türkiye’de denediler, her seferinde millete tosladılar. En büyük kozlarını sona sakladılar. Ama çok şükür ki şu ana kadar bu saldırıları da milletimizin iman dolu göğsünü siper etmesiyle başarılı olamadı.

Neden mi?

Her milletin kodlarında bazı özellikler vardır, bu yüzyıllar geçse de üzeri küllense de insanların hücrelerinde yaşamaya devam eder. Bazı milletler sanatçıdır, bazıları hesap uzmanı, bazı milletler zanaatkardır bazıları da savaşçı.

Tarihin birçok zaman diliminde sanat ile uğraştık, büyük binalarda inşa ettik ama savaşsız bir 10 yıl geçirmedik.

Bunu tarih ve savaş adı ezberlettirmeyi tarih öğretmek sanmamız yüzünden kendi tarihinden soğumuş gençlerimize pek anlatamadık ama bu kendi tarihlerini öğrenmeye çalışırken mecburen Türklerin egemenliği altındaki dönemleri de öğrenen onlarca ülke genci çok iyi öğrendi.

Bunu test etmek isteyenler 30 yaşındaki Sebastian Kurz’un yaptıklarını okusun.

Ama bu millet iki şeyi çok iyi biliyordu.

Bir “Sarı Öküzün hikayesini” diğeri de zor dönemlerde aradaki görüş farklılıklarını bırakıp kenetlenmeyi.

Çok gerilere gitmeye gerek yok. Son 3 günde Suriye’de olanlara bir bakalım. Tek başına en büyük ders budur.

Esad güçleri PYD’yi Haseki’de vurdu.

ABD, PYD’yi korumak için uçaklarını yolladı ve Esad’ı tehdit etti.

PYD Esad güçlerini vurdu. Çatışmalar Afrin’e sıçradı.

Rusya, Halep’te DAEŞ’i ve muhalifleri bombaladı.

ABD, DAEŞ mevzilerini vurdu

Esad güçleri Halep’te muhalifleri bombaladı

Suriye Arap Koalisyonu (SAK) DAEŞ’i vurdu

ABD destekli PYD DAEŞ’in elinden Münbiç’i aldı.

Muhalifler Cerablus’u PYD’den önce almak için DEAŞ’a karşı operasyon başlattı

Türkiye DAEŞ’i vurdu.

Türkiye PYD’yi Münbiç’in kuzeyinde vurdu.

İsrail ordusuna ait bir jet Suriye’de bir füze rampasını vurdu.

Evet hepsi son 3 gün içinde yaşandı. Böyle bir ülke de istikrar ve düzeni geri getirmek ne kadar mümkün olabilir.

Milyonlarca Suriyelinin halini kendi gözleriyle gören, bu haberleri izleyen milletimize başka bir söze, nasihate gerek var mı? Suriye’den ders almıyorsak, Irak var, Afganistan var, Libya var, Somali var.

İşte bu yüzden düşman ne kadar güçlü olursa olsun, ne kadar içimize karışmış olsun, tek çarenin birlik olduğunu biliyor ve dosta düşmana gerektiğinde bunu gösteriyoruz.

İşte son hain darbe kalkışmasından sonra büyük bir moral ve özgüven kazanan milletimize karşı şu anda terör kozu oynanıyor. Halkın büyük oranda desteği kesilmiş PKK, son kez “ölmedim, bana ihaleler vermeye devam edebilirsiniz” iddiasını kanıtlamaya çalışıyor. En iyi bildiği şey olan kahpece saldırarak, FETÖ’nün de videosunda yaptığı çağrıyı ete kemiğe büründürüyor. “Ben hep size hizmet ettim, daha ölmedim hala hizmet edebilirim” mesajı veriyor. DAEŞ’in de derdi aynı.. Hepsinin derdi üst akılın gözünden düşmemek ve terör ihalelerinden paylarını alabilmek. Çünkü üst akılın gözünden düşmek demek, ölüm demek hem de üst akıl için dövüştüklerinin elinden…

Bu denklemde derdi öz halkı, dini olmayanlar, sahteler asla kazanamayacak.

Üst akıl, darbe kalkışması sonrası oluşan birlik ve dayanışma ortamını nasıl ümitsizlik, savunma ve karamsarlığa devşirebiliriz bunun derdinde..

İçerideki hainleri ile şimdi de yaşananların tüm sebebini cumhurbaşkanına bağlamaya çalışıyorlar. Avrupa ve dünyada yalnızlaştığı, sevilmediği açıklamaları her gün çıkıyor. Bu coğrafyada hesabı olan herkesin tek ortak düşmanı var o da Erdoğan..

“Verin bize kurtulun” diyorlar..

Fakat bu milleti iyi tanıyan bu mahfiller “lider” kavramının bu millet için ne anlama geldiğini de çok iyi biliyorlar. Bir de bu milletin en iyi bildiği hikayelerin başında “Sarı Öküz” hikayesi olduğunu da çoktan anladılar. Saflar sıklaştı artık, inanmayan 14 Temmuz ile 16 Temmuz’u her yönüyle kıyaslasın..

Düne kadar ne yapalım en azından DAEŞ’i, PKK’sı, FETÖ’sü, PYD’si her bir taraftan bastırıp bari taarruza geçmelerini engeller savunmada tutarız diyorlardı.

O da olmadı galiba, Türkiye dün PYD ve DAEŞ’i aynı anda vurdu. Sınırından muhalifleri Cerablus’a soktu..

Artık savunma değil taarruz zamanı..

YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.

Yorumlar