ABD başkanlık seçiminde Trump'ın şansı var mı?

ABD’de Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçiminde Clinton ve Trump, adaylıklarını garantiledi. Nefret söylemleriyle sürekli gündemde kalan Trump,  son saldırı ile söylemini daha da sertleştirdi.

ABD Başkanlık seçiminde rakiplerini geride bırakan Hillary Clinton, Demokrat Parti’nin başkan adayı olmayı garantiledi. Cumhuriyetçi Parti adaylarının çekilmesiyle tek kalan Donald Trump da başkan adayı oldu. Böylelikle ABD’de Clinton ve Trump başkan adayı oldu. Ön seçimlerde iyi bir başarı yakalayan Clinton, rakibi Trump’a göre daha avantajlı gibi gözükse de Trump’ı destekleyenlerin sayısı ve yaşanan gelişmeler kendisini de bir hayli iddialı kılıyor.

Mitinglerde ve katıldığı programlarda sürekli nefret söylemleriyle gündemde kalan Donald Trump’ın aday olacağını düşünenlerin sayısı çok azdı ancak Trump, ABD’de kendisine iyi bir taban buldu. ABD’nin Florida eyaletine bağlı Orlando kentinde bir IŞİD’linin eşcinsellerin gittiği bara düzenlediği saldırı da başkanlık seçiminde dengeleri değiştirebilecek bir niteliğe sahip. Keza, bu saldırı ABD tarihinde 11 Eylül’den sonra en büyük saldırı olarak tarihe geçti.

ABD’deki başkanlık seçimini ve iki adayın oy kaynaklarını AjansHaber’e değerlendiren Namık Kemal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ensar Nişancı, Trump’ın ABD’de bu derece taraftar kazanmasının Batı’da yükselen radikal sağcı dalganın bir uzantısı olduğunu ve ABD ve Avrupa’da radikal sağın büyük bir yükselişte olduğunu söyledi.  Nişancı, bunu tüm dünya için medeniyet krizi olarak nitelerken “Ben temenni ediyorum ki Trump çıkmasın. Trump’ın çıkması demek dünya için büyük bir kriz demek ve ben bunu anlayamıyorum. Batı gittikçe sağduyusunu kaybediyor, böyle bir problem var. Bu popüler düzeyde kendini gösteriyor. Yani siyasilerde bu durumun farkında ama toplum artık gittikçe yabancı düşmanlığından beslenen bir noktaya doğru hızla ilerliyor. Devlet adamları realitenin farkında ama duygularıyla realite arasında sıkışmış durumdalar” dedi.

Nişancı, son Orlando saldırısından Donald Trump’ın beslenme ihtimalini yüksek olduğunu belirterek, “Bu toplumu daha fazla duyarlı hale getiren bir gelişme. Radikal sağın ve Trump’ın da bundan beslenme ihtimali çok yüksek” dedi.

Prof. Dr. Ensar Nişancı, ABD başkanlık seçimini AjansHaber’e şöyle değerlendirdi:

“AVRUPA’DA RADİKAL SAĞ BÜYÜK BİR YÜKSELİŞTE”

Trump’ın esasen ABD’de böyle teveccüh görmesi sadece ABD’de değil tüm Batı’da yükselen, sağcı, radikal sağcı dalganın bir uzantısı olarak değerlendirmek gerekiyor. Avrupa’da radikal sağ büyük bir yükselişte.  Öyle ki Fransa’da yüzde 20’leri bulmuş bir radikal sağdan söz etmek gerekiyor. Aynı şekilde Almanya’da Merkel 3 eyalette radikal sağa karşı kaybetti ve bu çok büyük bir sürpriz oldu.

“RADİKAL SAĞIN VE TRUMP’IN, ORLANDO SALDIRISINDAN BESLENME İHTİMALİ ÇOK YÜKSEK”

Trump’ın Orlando saldırısından ne kadar fazla beslenebileceğini bu noktada düşünebiliriz. Bu toplumu daha fazla duyarlı hale getiren bir gelişme. Radikal sağın ve Trump’ın da bundan beslenme ihtimali çok yüksek.

“MEDENİYET KRİZİ YAŞANIYOR”

Bunu tüm dünya açısından değerlendirdiğimizde medeniyet krizi olarak değerlendirmek gerekiyor. Batı’nın o daha önceki oryantalist yaklaşıma sahip olduğu devrede yani yükseliş evresindeki Batı’nın Doğu’ya bakışıyla bugün ki bakışı arasında çok büyük bir farklılık var. Bu farklılığı tetikleyen en büyük etken hiç şüphesiz 11 Eylül olmuştur. 11 Eylül’den sonra ortaya çıkan finansal krizin esasen bir semptom olduğunun ortaya çıkmasıyla beraber kendini gösteren yapısal sorunlar bir medeniyet krizine işaret ediyor. Dolayısıyla Batı’da daha önceleri Doğu’ya baktığı vakit kendinde özgüven bulurken şimdi o özgüveni bulamadığı için bir yabancı düşmanlığı şeklinde tezahür etmiştir.

“ABD’DE RADİKAL SAĞIN YÜKSELİŞİ ÖZGÜVEN KAYBINA VERİLMİŞ OLAN BİR PSİKOLOJİK CEVAP”

Bugün gerek Avrupa’da gerekse Amerika’da radikal sağın yükselişini bir medeniyet krizi olarak değerlendirmek lazım ve özgüven kaybına verilmiş olan bir psikolojik cevap olarak değerlendiriyorum. Bunun da dünyanın istikrarı açısından son derece tehlikeli olduğunu düşünüyorum.  Soğuk savaş sonrası Fukiyama ‘Tarihin Sonu’ isimli bir makale yazmıştı ve bu makalede Tarihin Sonu, Batı medeniyeti egemenliğini mutlak anlamda ilan etmiş demekti.

Bunun üstünden çok kısa bir süre geçti 2001’de büyük bir travma yaşandı ve bunun ardından 2006-2008 ekonomik krizi ve sonra ortaya çıkan yapısal kriz Batı’yı çok ciddi şekilde vurdu.  Bunların hepsini değerlendirdiğimiz zaman ortaya çıkan sonuç artık Batılı özgüven ortadan kalkıyor. Yani 1993’le kendisini süper güç gören Batı artık dünyayı kontrol etmekten hızla uzaklaşıyor ve düşmanlarını büyütmeye başlıyor.

“ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLER SIKINTI OLACAK”

Radikal sağın doğasına bakıldığında bunlar negatif milliyetçilikten besleniyor. Pozitif milliyetçilikten değil. Yani inşa edici bir milliyetçilik değil. Tam aksine daha fazla düşmanlık besleyen bir milliyetçilik var.  Dolaysıyla radikal sağa gösterilen teveccüh radikal sağların marifetinden veya projelerin mükemmelliğinden değil artan korkudan kaynaklanıyor.  Yani korku ne kadar artıyorsa Batı’da radikal sağa veya negatif milliyetçiliğe olan teveccühte o oranda artıyor.  Bu sadece Batı’da kendini göstermişti. Şimdi Amerika’da da kendini gösteriyor.  Yani bu olayların tamamı bir medeniyet krizidir ve bu durum dünya açısından da iyi değildir. Önümüzdeki günler sıkıntılı olacağa benziyor.

“SEÇİMLERDE TRUMP’IN KAZANMASI DÜNYA İÇİN BÜYÜK BİR KRİZ OLUR”

Ben temenni ediyorum ki Trump çıkmasın. Trump’ın çıkması demek dünya için büyük bir kriz demek ve ben bunu anlayamıyorum. Batı gittikçe sağduyusunu kaybediyor, böyle bir problem var. Bu popüler düzeyde kendini gösteriyor. Yani siyasilerde bu durumun farkında ama toplum artık gittikçe yabancı düşmanlığından beslenen bir noktaya doğru hızla ilerliyor. Devlet adamları realitenin farkında ama duygularıyla realite arasında sıkışmış durumdalar.

“UMUT EDERİZ Kİ TRUMP KAZANAMAZ”

Umut ederiz ki Trump kazanmaz ama şöyle de bir durum var Amerika gibi devletler büyük devlettir. Siyasiler devletleri belirleyen aktörler olmaktan ziyade devletlerin belirlediği aktörlerdir.  Yani Amerika gibi büyük devletlerde iktidar kim olursa olsun bir denge politikası üretilmeye çalışılır. Yani her zaman siyahın yanına beyazı da koyarlar. Amerika her zaman sert politikasının yanına bir de yumuşak politikayı koyar. Ama bu seferki trend biraz farklı gibi.

Benim beklentim yine Amerikan devletinin veya üst aklının bir şekilde devreye girip bir dengeleyici rolü oynaması. Eğer bu olmazsa bu durum sadece Amerika için değil tüm dünya için büyük bir travma olarak değerlendirmek gerekir.

YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.

Yorumlar