Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Türk Mukavemet Teşkilatı, KKTC'nin Kuvayı Milliye'sidir

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Türk Mukavemet Teşkilatı'na yönelik bir televizyon programında son derece üzüldüğümüz bir söylem gördük. Büyük bir yanılgının olduğuna inanmak isterim gerçekten. Çünkü TMT KKTC'nin Kuvayı Milliyesi'dir" dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun açıklamalarının satır başları şöyle;

Türkiye'nin Ukrayna diplomasisi

Türkiye'nin pozisyonu gayet açık, net, biz her iki tarafla da ilişkileri iyi olan bir ülke olarak ve kendi bölgemizde zaten yeterince çatışma, dondurulmuş ihtilaflar var ilave bir çatışma olmasın diyen bir ülke olarak bu gerginliğin azaltılması yönünde adımlar atıyoruz, telkinlerde bulunuyoruz. Temazlarımız devam ediyoruz. Bunların bazıları görünen temaslar bazıları perde arkasında yürüttüğümüz diplomatik çalışmalar. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın liderliğinde samimi bi şekilde her iki tarafla da görüşmelerimiz devam ediyor. 

En son Ukrayna ziyaretimizde de bukonudaki tutumumuzu en üst düzeyde sayın Cumhurbaşkanımız açıklamıştır. Burada önemli olan sorunun çözülmesi. Önce gerginliğin azaltılması sonra kalıcı bir istikrara ve huzura bu bölgenin kavuşturulması. Yani sorunun kökten çözülmesi belli bir zaman alabilir. Fakat güven arttırıcı adımlar atmak lazım. Her çaba kıymetlidir fakat bazıları ben de bu işin içinde varım demek için atılan adımlar. Burada samimiyetsizliği görüyoruz. Bazıları da iyilik yapacağım diye gerginliği de artırıyor. Bazıları da megafon diplomasisini tercih ediyor. Megafon diplomasisi yeri geldiğinde faydalı olabilir fakat genelde faydası yok. O nedenle gereksiz açıklamalardan da kaçınılması lazım.

Biz Ukraynaya gittiğimizde de gördük. İşte Rusya bugün işgal edecek, yarın işgal edecek, siber saldırı yapacak gibi yapılan açıklamalar Ukrayna'da huzursuzluğa neden oluyor. Paniğe sebep oluyor. Ukrayna milli parasında ciddi bi düşüşe sebep oluyor. Ekonomik olarak da Ukrayna'ya zarar veriyor. Oysa bir ay önce de 10 gün önce de işgal edecek tarzı açıklamalar vardı. Görüyoruz ki gerçek tablo bu değil. Gerçek tabloda gerginlik var mı var, riskler var mı var, çatışma olasılığı var mı var fakat bunu bazı Batılı ülkelerin açıkladığı gibi megafon diplomasisi ile söylemenin faydası da yok ayrıca çok da abartıldığını düşünüyoruz. Uluslararası platformlarda çabalara katkı sağlıyoruz. Türkiye'nin ara buluculuğundan bahsediliyor. Türkiye, her iki ülke ile arası iyi olduğu için bu çabalar görülüyor ve takdirle de karşılanıyor.

"Bölgede barış istiyorsak herkes dengeli politika izlemeli"

İki ülke arasında bir ara buluculuk fikri ortaya çıktı. Ukrayna tarafı bunu istiyor hazır, Rusya tarafı kapıyı kapatmış değil fakat onlarla da temaslarımız olacak. Putin'in Türkiye'ye gelmesiyle birlikte Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey mekanizmamız var Ukrayna ile olduğu gibi. Ya da 25-26 ülke ile olduğu gibi. Yapılacak toplantıda ev sahipliği sırası bizde. Bunun Ruslardan bir kaç tarih önerisinde bulunmuştuk ocak ayında olmadı. Şimdi Ruslardan tarih önerisi istedik. Bu toplantıyı da gerçekleştiririz fakat diğer taraftan da çabalarımızı sürdürüyoruz. Ruslarla da konuşacağız. Biz burada çok iddialı davranmıyoruz. Ara buluculuk eş başkanlığını biz BM'de, AGİD'de İİT'de farklı ülkelerle başta Finlandiya olmak üzere yürütüyoruz. Burada sorumluluğumuzu biliyoruz. Burada çok iddialı olmadan elimizden gelen çabayı biraz da düşük profil ile göstermemiz lazım. Bu konuda iki tarafın belli bir noktaya gelmesi lazım. Biraz da burada bölge dengesi politikası önemi ortaya çıkmaya başladı bir yandan da. Yani ne Türkiye ne Ukrayna ne de başka bir ülke tamamen bir tarafla tüm ilişkilerini bir tarafa angaja etmesi gerçekçi değil.

Bölgede barış ve huzur, ekonomik kalkınma istiyorsak herkesin herkesle dengeli bir politika izlemesi lazım. Biz ne kadar sağlam bir NATO müttefiki olduğumuzu bu süreçte gösterdik. Aynı zamanda Rusya ile de ilişkilerimizin iyi olması lazım. Diğer ülkelerle de ilişkilerimizin göreceli olarak iyi olmadığı yada bazen diplomatik kanalların tam açık olmadığı ülkelerle de attığımız adımlar bunu gösteriyor. Batıdaki bazı siyasetçilerin yaptığı açıklamalar kadar karamsar değilim. Naif de değiliz ortada ciddi bir kriz var herkesin elinden gelen çabayı göstermesi lazım. Bu arada sadece NATO Rusya değil ABD-Rusya arasındaki görüşmelerin de önemli derece kilit rolünün olduğuna inanıyorum.

"İlişkileri normalleştirmek Filistin davasından vazgeçmek değil"

Bir ülke olarak millet olarak biz tüm konularda ilkesel bir politika izliyoruz. Cumhurbaşkanımızın lideliğinde AK Parti iktidarları da ilkesel politikalar izlemiştir. Yanlış gördüğümüz şeyi açıkça söylüyoruz. Görüş ayrılığı içinde olduğumuz konuları da açıkça söylüyoruz. Başka ülkelerle de görüş ayrılığı içinde olabilirsiniz ki var. Fakat görüş ayrılığı içinde olmak demek o ülkelerle çalışmamak demek değil. Bazen de bunun avantajı var. Farkıl taraflarla angajmandaysanız. İki tarafı bir araya getirmek sorunu çözmek için adımlar atabilirsiniz. Suriye bunlardan bir tanesi. Biz Rusya ile de olsun başka ülke ile de olsun onların politikaları ile ilgili rahatsızlığımız olduğunda açıkça söylüyoruz. Karşı tarafta samimiyetinizi ilkesel tutumunuzu görüyor.

Bunu sürdürdüğünüz sürece karşı tarafta memnuniyetle karşılanmasa bile saygıyla karşılanıyor. İsrail ile de bir diyalog başladı yeni hükümet ile birlikte. Yeni hükümetin Dışişleri bakanı da iki devletli çözüme inanıyor. İsrail ile Cumhurbaşkanımız Herzog ile dört defa görüştü, Başbakan ile görüştü, ben Dışişleri Bakanı ile görüştüm. İsrail ile ilişkilerimizi normalleştirme demek Kudüs davası, Filistin davası, Mescid-i Aksa konusunda temel tutumlarımızdan vazgeçmek anlamına gelmez. Filistin davası pahasına biz ilişkilerimizi normalleştirmeyiz. Bunu İsrail tarafı da biliyor. Biz şimdi orada Filistinlilerin evlerinin işgal edilmesine, yıkılmasına evet diyebilir miyiz? Bu konuda politikamız gayet açık, net. İki devletli çözüm yolunda her iki tarafla da teması olan ülke olarak geçmişte olduğu gibi katkı sağlayabiliriz. İşte biz Rusya ile de ilişkilerimizi de bu şekilde yürütüyoruz. Karşılıklı çıkar yararına kabul etmediğimiz şeylere hayır diyoruz, iki tarafın yararına veya bizim yararımıza olan şeylere evet diyoruz. Fakat Rusya bölgede bir aktörse belli düzeyde Rusya ile de çalışmanın yararına inanıyoruz.

"TMT, KKTC'nin Kuvayı Milliyesidir"

Türk Mukavemet Teşkilatı'na (TMT) yönelik bir televizyon programında son derece üzüldüğümüz bir söylem gördük. Ben de gece yarısı gördüm. Büyük bir yanılgının olduğuna inanmak isterim gerçekten. Çünkü TMT, KKTC'nin Kuvayı Milliyesidir. Kıbrıs'ta Türklerin direnişinin sembolüdür. Böylesine bir Kuvayyi Milliye dediğimiz TMT'nin mafya ve diğer faaliyet ya da cinayetle birlikte anılması hepimizi üzer. Kıbrıs bir milli politikadır. Başka konularda görüş ayrılığımız olabilir. Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin davasıdır Kıbrıs. O yüzden dün akşam böyle bir söylemi görünce ben önce inanamadım sonra bir kez daha dinledim. Açıkça bir hanımefendi bir televizyon programında böyle söylem içinde olduğunu gördük. Çok da üzüldük inşallah düzeltici bir açıklama yaparlar. Çünkü dün hem KKTC'de hem de Türkiye'de infial yarattı açıklama. Kıbıs meselesine gelirsek, bunun iki boyutu var bir tanesi hidrokarbon konusunda gelir paylaşımı.

Kıbrıs'ta kalıcı bir siyasi çözüm ne zaman olur bilmiyoruz. Fakat gelir paylaşımı konusunda Rumlar evet dese samimi olsa AB'de Rumlara biraz baskı yapsa çok kolay. İki taraf arasında iki taraftan şirketler üzerinden AB veya BM mekanizması üzerinden hakça gelir paylaşımı düzenlenebilir. Ondan sonra sondaj çalışmalarını kim yapmış kim yapmamış önemli değil.. Doğu Akdeniz'deki gerginliğin de yüzde 51'i böylece çözülmüş olur. Malesef Kıbrıs Türk tarafı çok yapıcı tekliflerde bulunmasına rağmen paylaşım konusunda Rum tarafı bunu reddetmiştir. Nedeni belli AB üyesi hukuka aykırı şekilde üye yapıldı. Teşkilat içinde dayanışma ruhuyla koşulsuz destek gördüğü için şımarıklık içinde kabul etmiyor. Mantıklı düşünse başından beri bizim söylediğimiz gibi fizıbıl olmadığını kendileri de görmeye başladı. Bunun siyasi bir proje olduğunu kendileri de kabul ediyordu. Basit bir hakça paylaşımdan bahsediyoruz. 

"Bir daha federasyon için müzakere etmeyeceğiz"

Kıbrıs'ta siyasi bir çözüm içinse biz federasyon için siyasi eşitlik için biz 54 sene müzakere ettik ve 54 sene yapılan müzakere neticesinde başarıya ulaşamadık. Bunun nedeni de Kıbrıs Rum kesiminin tutumu olmuştur. 1960 anlaşmasını bozan da onlar. TMT'den bahsettik. TMT niye kuruldu, bu mezalime karşı Kıbrıs Türk halkını korumak için kuruldu. 1960 anlaşmasında Kıbrıs Türklerine verilen hakları savunuyoruz. Siyasi eşitlik konusunda bu hakları bozan Rum kesimi tüm müzakerelerde masayı devirmiştir. Şimdi artık egemen eşitlik üzerinde biz samimi çaba sarfettik fakat şunu da söyledik bir daha federasyon adına müzakere yapmayacağız. Bu son şansımız bunu iyi değerlendirmemiz gerekir dedik. Sonuçta federasyon için 100 sene daha müzakere etsek bir yere varamayız.

Artık egemen eşitlik temelinde Kıbrıs Türklerinin 1960 anayasasında verilen hakların tanınmasıyla bir müzakereye girmemiz gerekiyor. Bu konuda tutumumuzu hem KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar bey hem de biz garantör ülke olarak Cenevre'de 5+1 gayri resmi toplantıda da söyledik. Tüm dünyaya da söylüyoruz. BMGK kararları varmış, evet var fakat bir netice getirmedi bu kararlar. Sonuçta ömür boyu bununla gidecek miyiz? BM'nin hangi sorunu çözdüğünü gördük. Ya da iki taraf bu konuda olumlu yaklaşırsa BMGK kararları değişemez mi? Gayet basit bir şekilde değişir. İki egemen devlet kendi arasında nasıl bir iş birliğine gideceğini kendileri karar verirler. Bu olur olmaz başka bir şey. Çözümün tek yolu budur. Biz de bu konuda KKTC olarak da Tükiye olarak da kararlıyız. Son seçimlerde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ersin Tatar bunu savunarak gidip kazanmıştı. Kıbrıs Türk halkı da bunu destekliyor.

"Kıta sahanlığımızın batı sınırını belirledik, taviz vermeyiz"

Biz kıta sahanlığımızın batı sınırlarını da belirledik, Bileşmiş Milletler'e kaydını yaptırdık. Buradan taviz vermemiz söz konusu değildir. Bu sınılar çerçevesinde de Libya ile Deniz Yetki Alanları anlaşmasını imzaladık onu da BM'ye gönderdik. Son bir yıl içinde Rum tarafı ve Yunanistan 9 defa kıta sahanlığımızı ihlal etmek istedi. Üçüncü ülke bayraklı gemileri çeşitli sebeplerle buraya sokmak istedi. Biz bazılarını diplomatik yolla engelledik. Sonuç itibarıyla bazılarını bu girişimlerimizden dolayı engelledik, bazılarını da sahada gerekli Deniz Kuvvetlerimiz tedbirlerini alıyor. Gemilerimiz gerekli uyarıları yaparak kıta sahanlığımıza hem güneyde hem de batıda bu gemileri biz sokmadık. Kararlılığımız açık nettir. Burada ancak Türkiye ile iş birliği yaparsanız olabilir. Bilimsil araştırma mı? Türkiye'den izin alırsanız olabilir. Son zamanlarda ülkelerin doğrudan bizden almaya başlaması da önemli. Bizim kıta sahanlığımızı tanımaları anlamına geliyor. Yunanistan'ın ve Rum kesiminin kıta sahanlığımızı ihlal etme amacıyla o gemileri yönlendiriyorlar buna alet olmamaları gerekiyor. Bu konuda tutumumuz hiç bir zaman değişmez. Kıta sahanlığımızı savunacak güçte ve kararlılıktayız.

"Adaya koyduğun birkaç silahla mı tehdidi önleyeceksin?"

BM'ye iki tane mektup gönderdik. Bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü Yunanistan ihlal ettiği için gönderdik. Bu adalar 1923 Lozan ve 1947 Paris anlaşması ile Yunanistan'a silahsızlandırmama şartıyla verilmiştir. Fakat Yunanistan daha 60'lı yıllarda ihlal etmeye başlamış. Biz BM'ye yazdığımız mektuplarda, Yunanistan buralarda anlaşmaları ihlal ediyor. Şartlı verilmiştir bu adalar. Yunanistan bundan vazgeçmezse bu adaların egemenliği tartışılır. Çünkü şartı ihlal ediyorsunuz. Gerekirse son uyarılarımızı da yapacağız ve bu tartışma başlar. Yunanistan aslında kabul ediyor, neymiş Türkiye'den bir tehdit görüyorlarmış ve o yüzden ihlal ediyorlarmış. Anlaşmada bu var mı? Yok, peki adaya koyduğun birkaç asker ve silahla mı diyelim ki bir tehdit var sana göre, tehdidi önleyeceksin.

Her konuda olduğu gibi doğru söylemiyorlar. İşte en son insani konularda da hem insanları zorla geri itiyorlar, öldürüyorlar, ölmesine neden oluyorlar. Denizde, karada işte en son 19 masum insan üzerlerindeki kıyafet, pasaport herşeyi alıyorlar, insanlar dondu. Bunda bile insani konularda da hiç çekinmeden sürekli çarpıtıyorlar yalan söylüyorlar. Güya, tehdit varmış, ondanmış. Biz bunun peşindeyiz peşini de bırakmayacağız. Bu anlaşmaların tarafları var Lozan, Paris Anlaşması. Uluslararası platformda elbette tartışmayı başlatacağız. Mesela Yunanistan uluslararası adalet divanına taraf fakat mahkemenin üç konusundaki yetkisini tanımıyor. Bir tanesi bu silahsızlandırılmış adaların statüsü, bir tanesi hava sahası bir tanesi de deniz yetki alanı. Bizimle ihtilaf olan tüm konularda çünkü biliyor suçlu olduğunu ihlal ettiğini, biliyor taleplerin haksız olduğunu. O yüzden rezerv koyuyor yargı yetkisini tanımıyor mahkemenin.

Yunanistan'ın göçmenlere zulmü

Yunanistan'ın göçmen politikasına ilişkin kapalı kapılar ardında bundan duydukları üzüntüyü söylüyorlar. Fakat insan hakları konusunda hassas ülkeler bile gerekçeler buluyor. Yunanistan'a çok sayıda göçmenin geldiğini dillendiriyorlar. Biz ne yapalım 5 milyon göçmeni denize mi dökelim böyle bir anlayış olabilir mi? Çok göçmen gelmesi demek sorunların kökenine gittiğimizde transit ülkeler gerçek anlamda iş birliği yapmak lazım. Bu konuyu gündeme getirenleri Türk ajanı diye suçluyorlar. Biz iki yılda 34 bin insanı ölümden kurtardık. Bunlar ölümden son anda kurtardığımız insanlar. Denizin ortasından geri getirdiklerimizden bahsetmiyorum.

Avrupa'da vatandaşlar ve STK'lar da çok rahatsız bu görüntülerden. Soruşturma başlattı Avrupa Parlamentosu ne oldu hemen kapatıldı. Temel insan hakkından bahsediyoruz. Bu siyasi bir sorun değil. İnsandan bahsediyoruz, kadınların çocukların darbedilmesinden, ölüme itilmesinden bahsediyoruz. Fransa'da İslam düşmanlığı bir devlet politikası haline geldi. İnsan hakları nerede kaldı? Avrupa Konseyi de ses çıkaramadı.  

"Şuşa Beyannamesi yürürlükte"

Azerbaycan ile iki devletiz. Bir millet iki devletiz. Fakat bizim kaderimiz bir, dinimiz, dilimiz bir. Yeri geldiği zaman da bir devlet gibi davranmasını biliyoruz. Karabağ zaferi böyle bir duyguyla elde edildi. Şuşa beyannamesi ile beraberliğimiz çok farklı bir konuma geldi, tam bir müttefiklik. Bu içimizde olan duygunun somut hale dönüşmesi. Sonuçta Azerbaycan ile birbirimizi korumaya kollamaya devam edeceğiz. İkili ilişkilerimizi de artırarak devam edeceğiz her alanda. Azerbaycan da bizim olmadığımız yerlerde tüm Azerbaycanlı kardeşlerimiz Türkiye'nin hakkını savunmuştur. Bu eskiden beri olan politikaların Şuşa Beyannamesi ile kağıda dökülmesi.

"Azerbaycan da Ermenistan ile kapsamlı barış istiyor"

Azerbaycan bu süreci destekliyor. Azerbaycan ile istişare etmeden biz adım atmadık. Azerbaycan da bizim Ermenistan ile doğrudan temas içinde olmamızı tercih eder. Şimdi Güney Kafkasya'da bu problem Azerbaycan'ın Karabağ Zaferi ile sonlandırıldı. Artık barış, iş birliği olması lazım. Bölgede önemli projeleri hayata geçirerek bölgenin kalkınması için çalışmamız lazım. Bunun için de tüm ülkelerin aynı anlayış içinde olması lazım. Herkesin bu sürecin içinde olması lazım. Kimsenin dışlanmaması lazım Ermenistan da dahil. Karabağ Zaferinden çıkan bir ders ve fırsat var. Biz zaferden hemen sonra olumlu mesajlar verdik. Paşinyan seçimi kazandıktan sonra önemli mesajlar verdi. Cumhurbaşkanımız buna olumlu cevaplar verdi. Özel temsilciler atadık. Moskova'da görüştüler. Şimdi 24 Şubat'ta Viyana'da görüşecekler. Azerbaycan da Ermenistan ile kalıcı bir barış istiyor.

Türkiye-Körfez ilişkileri gelişiyor

Cumhurbaşkanımızın kendisi evinden çalışmalarını sürdürüyor. Özellikle dış politika çerçevesinde ara ara görüşüyoruz. Sesi de çok iyi geliyor. BAE ziyareti de programında. İkili ilişkelerde ne dedik karşılıklı çıkar yarar. Elbette ilişkilerin iyi olmasının faydası var iki tarafa da. Geçmişte şu oldu, bu oldu olabilir. Geçmişte başka ülkelerle de oldu. Uluslararası ilişkilerde oluyor bu. İki ülke ilişkileri artık düzelterek dostane götürmek istiyorsa bunda ne mahsur var. Ömür boyu düşman mı kalacaksın? Türkiye yatırımcılara fırsat sunuyorum. Türkiye'ye farklı ülkelerden yatırımcı gelmesi ayıp bir şey mi? Türkiye'ye en çok Hollandalı yatırımcılar geliyor. Bu tartışılıyor mu? Katar'dan gelince neden tartışıyor sunuz? BAE'de Türkiye'de start-up dediğimiz gençlerimiz de içinde gözde bir ülke olduk. Tedarik zincirinde önemli bir ülke olduk. Bunları görüp yatırım yapılmak isteniyorsa neden ayıplanıyor. İş insanı, şirketler nerede bir fırsat görürse gidip yatırım yapar. Neden para kazanmak ister. Bizim görevimiz de bunun önündeki engelleri kaldırmak.

ABD ile F-35 gerginliği

Blinken'i Türkiye'ye davet ettim, programına bakacak. Washington'a gidip gündemde olan konuları daha geniş ortamda konuşmak istediğimi söyledim. Karşılıklı ziyaretlerde bulunalım dedik mutabık kaldık. Türkiye'nin şu süreçte önemini herkes daha fazla görmeye başladı. Türkiye gibi dost müttefik bulunmaz. Fakat F-35 sorunu bu konularda tablonun değişmesini oturup beklememek lazım. Başka seçenekler üzerinde durmak lazım. Türkiye'de görüşmeler devam ediyor. ABD'de uzmanlarımız, askerlerimiz ilgili arkadaşlarımız gittiler. F-16 yeni nesil alınması ve mevcut F-16'ların modernizasyonu için görüşmeler devam ediyor. Geçtiğimzi yıllara göre en azından retorik bakımından gerginlik yok. Biraz daha sakin ve fazla diyaloğumuz var. Bunları da somut adımlara dönüştürmemiz lazım.

 

Yorumlar