Mehmet Özcan'dan AB yorumu

Türkiye’nin AB yolculuğunda şimdi de vize kolaylığı gündemde. Peki AB verdiği sözlerin arkasında duracak mı? Vizesiz AB hayal mi olacak?

Feridun CESUR/ANKARA

Uzun süredir AB-Türkiye ilişkilerinde önemli bir konu başlığı olarak AB’nin ve Türkiye’nin gündeminden düşmeyen bu konuyu, AjansHaber olarak Ankara Strateji Enstitüsü Başkanı ve alanında uzman Prof. Dr. Mehmet Özcan ile konuştuk. Prof. Dr. Mehmet Özcan, 3 yıl önce kaleme aldığı AB ile ilgili iki yazıda aslında bugüne ışık tutuyor. Özcan,“Değişen ne? 3 yıl önce vize kolaylığı derken bu sefer AB, ‘yükümlülüklerinizi yerine getirin, size 3,5 yıl sonra vizesiz AB kolaylığını sağlayacağız’ diyor. Peki, bu olabilir mi? Gerçekleşebilir mi? Evet, olabilir. Ama 3,5 yıl sonra Tüm AB üyelerinin, hele Güney Kıbrıs’ın bu konuda veto etmeyeceğinin bir garantisi var mı?” diyerek şüphelerini dile getirdi.

-Türkiye bu anlaşmayı yok sayabilir. Bu bir avantaj değil mi?

‘AB yan çizerse Türkiye, antlaşmayı yok sayabilir’ hükmü var. Bu, Türkiye’nin elini güçlendiriyor denebilir. Evet, bu önemli bir hüküm. Ama 3,5 yıl içinde aldığımız yasa dışı göçmenleri ne yapacağız, önerisi olan var mı? Uzun süredir Türkiye-AB ilişkilerinin yasa dışı göç ile ilgili çalışmalar yürüten bir akademisyen olarak, bu konuyu daha önceki yazılarımda ve açıklamalarımda detaylıca irdelemiştim.

YASA DIŞI GÖÇ AB’NİN SORUNU

Yasa dışı göç, Türkiye’nin değil AB’nin sorunudur. Türkiye, AB’nin bu sorununa yardımcı olmaya çalışmaktadır. Sayın Stefan Fule’nin önceki açıklamalarından yola çıkarsak AB, Türkiye’ye yardımcı olma durumunda değildir. “Yardımcı olma” adı altında eşleştirme projeleri ise bir boyutu ile Türkiye’nin kurumsal ve yasal altyapısını güçlendirmek adına yararlı olsa bile bu durum, AB’nin kendi sorununu Türkiye’de çözmekten öte bir anlam ifade etmemektedir. Bu nedenle AB’nin yaptığı mali yardımların nihai yararlanıcısı Türkiye değil, Avrupa Birliği olacaktır.  Sayın Fule’nin daha önce kullandığı “Türkiye üzerinden AB’ye gidenlerin Türkiye’ye iadesi ile ilgili birtakım çalışmaların yapılması gerekiyor.” ifadesinde belirtilenler, başta geri kabul anlaşması olmak üzere sınır güvenliği ve biyometrik pasaport ile ilgili çalışmalardır.

YASA DIŞI GÖÇ TEHLİKESİ

Sayın Fule, bu alanlarda ilerleme kaydedilirse, bundan sonra vize kolaylaştırıcı işlemlere geçilebileceğini söylüyordu. Yani Türkiye AB’nin yasa dışı göç sorununda depo ülke olmayı, olası binlerce ya da on binlerce yasa dışı göçmeni ülkesine almayı hele bir garanti etsin, ondan sonra size vize kolaylaştırma konusunda adımlar atarız demektedir. Son olarak da eğer bu konularda pürüz çıkmaz ve ‘Türkiye, AB’nin bu sorununu çözerse ve belki eğer Rumlar dâhil tüm ülkeleri memnun ederseniz size vize muafiyeti sağlarız’ ifadelerini kullanmaktadır.

AB, kendisi için hayati önem taşıyan geri kabul anlaşması için sonuna kadar bastırıyor ve bu konuda Türkiye’yi ikna etmek için karşılık olarak ilk aşamada “vize kolaylığı” ikramında bulunacağını söylüyor. Batı Balkan ülkelerine, geri kabul anlaşması karşılığında vizesiz seyahat kolaylığı sağlıyor.

TÜRKİYE’YE CİMRİ DAVRANIYOR

Avrupa’yı ikrama boğan AB, Türkiye söz konusu olduğunda çok daha cimri davranıyor. Oysa Sırbistan, Karadağ ve Makedonya ülkesine gönderilen yasa dışı göçmeni rota üzerinde bulunan ya Yunanistan ya da Bulgaristan gibi bir AB ülkesine gönderme fırsatına sahipken; Türkiye’ye gelen yasa dışı göçmenlerin büyük çoğunluğu Türkiye’de misafir edilmek zorunda kalınacaktır. Türkiye, ayrıcalık istemiyor. Sadece Batı Balkan ülkelerine hangi koşullarda geri kabul anlaşması imzalandıysa Türkiye ile de aynı koşullarda imzalanmasını talep ediyor.

TÜRKİYE ZATEN VİZE KOLAYLIĞINA SAHİP BİR ÜLKE

Geri kabul anlaşmasının karşılığı, vize kolaylığı değil aslında vize muafiyetidir. Almanya’nın Soysal kararı sonrasında uyguladığı vize kolaylığını ilgili kişiler net bir şekilde görmektedir. Talep listesi kolaylık değil, sanki zorluk çıkarmak için hazırlanmış. Türkiye’nin hem ortaklık hukukundan kaynaklanan hem de ABAD kararlarından kaynaklanan hakları sayesinde zaten bir çeşit vize kolaylığına sahip olan bir ülke olduğunu unutmamak gerekir. Eğer akdedilen anlaşmalar iyi irdelenirse vize kolaylığından öte, vize muafiyetinin bile mevcut şartlarda oluşması gerektiği anlaşılır. AB’nin bu anlaşmaları o şekilde anlamak istememesi nedeniyle, Türkiye’ye ciddi boyutlarda yük getirecek olan geri kabul anlaşmasına vize kolaylığı karşılığında ‘evet’ demek stratejik bir adım olmayacaktır.

KİME NE KADAR GÜVENECEĞİZ?

Sayın Fule, ‘geri kabul anlaşması sonrası eğer tüm üyeler ikna olursa vize muafiyeti olabilir’ diyor. Her şey bittikten sonra, tüm imzalar atıldıktan sonra Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık teklif eden ülkelere ve liderlere ne kadar güveneceğiz? Türkiye’nin her adımını ipotek altına almaya ve Kıbrıs’ta istediği her şeyi Türkiye’ye dikte ettirmeye çalışan Rum tarafına, nasıl güvenip gelecekte vize muafiyeti konusunda veto hakkını kullanmayacağını düşünebiliriz?

KKTC’YE VERİLEN SÖZLERE NE OLDU?

Geri kabul anlaşmasını, vize kolaylığı karşılığında imzaladıktan sonra AB ülkelerinin tümü niçin vize muafiyetine evet desin? Şu ana kadar verilen sözler ne kadar tutuldu? KKTC’ye verilen sözlere ne oldu? Hani doğrudan ticaret, hani doğrudan uçuşlar?

Geri kabul anlaşması, Türkiye’nin elinde en büyük kozlardan birisidir. Bunu vize muafiyeti olmadan kullanmayı reel politik açıdan kabul edilebilir bulmuyorum. Bulan biri varsa bana da anlatsın.

2009’DA ÜÇ ÜLKE İLE VİZEYİ KALDIRMIŞTI

-Avrupa Birliği, 19 Aralık 2009 tarihinden itibaren Sırbistan, Karadağ ve Makedonya’ya vize şartını kaldırmıştı. Peki ya Türkiye?

AB tarafından Batı Balkan ülkelerine yönelik olarak uygulanan bu politika, söz konusu ülke vatandaşlarının AB ülkelerine vize almadan girmesini sağlayacaktır. Ancak vizesiz giriş, bu ülke vatandaşlarının AB ülkelerinde iş arama ve yerleşme özgürlüğü anlamına gelmemektedir. Bu nedenle uygulamanın kapsamının sadece vize muafiyeti, yani Schengen bölgesine vize almadan giren ülke vatandaşlarına üç Balkan ülkesi vatandaşlarının da eklenmesi anlamına gelmektedir.

AB’NİN BEKLENTİLERİ NELER

-Peki, AB’nin bu uygulamadan beklentisi nedir?

AB, Batı Balkanların istikrarını hem iç güvenlik hem de dış güvenlik tehdidi kapsamında sorunlu bölgeler olarak nitelemektedir. Bu bölge, çok değil daha 15-20 yıl önce hafızalarımızda hala tazeliğini koruyan korkunç olaylara sahne olmuştur. Balkanlar, her zaman için bir tehdit kaynağı olma potansiyeline sahip bir bölgedir. Burada meydana gelen istikrarsızlıklar, doğrudan ya da dolaylı olarak AB ülkelerini etkilemektedir.

AB’nin Batı Balkanlara yönelik istikrar arayışının temelinde, bölge ülkelerini orta vadede AB üyesi yapma fikri yatmaktadır. Üyelik süreci henüz başlamamış olsa bile uzatılacak “havuçlar” sayesinde bu ülkelerin AB eksenine girmesi ve kapsamlı reformlara başlaması beklenmektedir. Hırvatistan da alınan hızlı mesafe sonucunda diğer bölge ülkelerine yönelik olarak da bir vizyon verilmeye çalışılmaktadır. Genel amacın dışında vize uygulamasının özel nedenleri de vardır. Bunların başında pasaport güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak biyometrik pasaport uygulamasına geçiş, sınır kontrollerinin AB ile uyumu, örgütlü suçlar ve yolsuzluk ile mücadele ve AB’nin çok önem verdiği geri kabul antlaşmaları gelmektedir.

AB’nin, yasa dışı göç hareketlerini kontrol etmeye ve mümkün olduğu kadar kendi sınırlarından uzak tutmaya çalıştığı bilinen bir gerçektir. AB, üç önemli tehdit olarak sıraladığı terörizm, örgütlü suçlar ve yasadışı göç unsurlarından sonuncusu ile mücadeleyi şekillendirirken temel çıkış noktası; insan hak ve özgürlükleri değil, sorunu fiziki anlamda kendi sınırlarına en uzak noktada tutma çabasıdır. AB’nin bu çerçevede şekillenen yasa dışı göçle mücadele politikası, gerçek anlamda sığınma ve iltica ihtiyacı içinde olan sayısız insanın mağdur olmasına neden olmaktadır.

ANLAŞMALARIN MAHİYETİ

-Geri kabul anlaşmalarının mahiyeti?

AB, kendi sınırları içine gelen yasa dışı göçmenler ile mücadelesini şekillendirirken bu kişilerin geldiği ülkelere geri gönderilmesini, AB sınırlarından uzaklaştırılmasını istemektedir. Bunu yaparken kendi coğrafyasındaki ülkeler ve mülteci ve sığınmacı bakımından kaynak teşkil eden ülkeler ile geri kabul anlaşmaları imzalamaktadır.

Bu sayede AB sınırları içinde yakalanan bir yasa dışı göçmen, geldiği ülkeye geri gönderilmektedir. Batı Balkan ülkeleri bu kapsamda ciddi bir sorunla karşılaşmamaktadır. Zira bu ülkelerin gerisinde hâlihazırda üye olan AB ülkelerin yer almasına bağlı olarak AB ülkelerinden kendilerine geri gönderilecek kişileri kendi ülkelerinde tutmalarına gerek kalmayacaktır. Çünkü yasa dışı göç rotasına baktığımızda, bu ülkelerin gerisindeki AB ülkelerinden giriş yapan bir rotanın mevcudiyeti söz konusudur. Örneğin; Macaristan’dan Sırbistan’a gönderilen bir yasadışı göçmen, Sırbistan tarafından gerisinde bulunan Bulgaristan’a nakledilebilir. Görünen o ki Sırbistan, Karadağ ya da Makedonya bu anlamda ciddi bir sorun yaşamayacaktır. Biyometrik pasaport konusunda sorun zaten teknik boyutlu olduğundan, bu sorunun çözümü de zor bir konu değildir. Söz konusu üç ülke de vatandaşlarının Schengen bölgesine vizesiz girişlerini sağlayabilmek adına bu gereklilikleri yerine getirebilir.

GÖSTERİLEN KOLAYLIK KABUL EDİLEMEZ   

-Türkiye’ye haksızlık yapıldığını düşünüyor musunuz?

Bahsettiğimiz bu üç ülkeye vizesiz Avrupa yolunun açılması, Türkiye’de ciddi bir hayal kırıklığı oluşturdu. Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu, çevre faslının açılması için gittiği Brüksel’de bu konuda ciddi eleştirilerde bulunmuş ve Türkiye’nin de kısa sürede üzerine düşeni yapıp sonucunda AB’nin tavrını bekleyeceğini ifade etmişti. Sayın Davutoğlu, bu hakkın Türk vatandaşlarına aynı koşullarda tanınmaması halinde AB’nin çifte standart uyguladığı anlamına geleceğini de net olarak belirtmişti. Gerçekten Türkiye’ye karşı haksız bir uygulama, birçok alanda olduğu gibi bu konuda da sürdürüldü.  AB, yıllardır müzakeresini yürüttüğü Türkiye yerine; henüz adaylık müracaatı bile yapmayan ülkelere gösterdiği kolaylık elbette kabul edilemez. Türkiye-AB ilişkilerinin en temel hukuki metni olan Ankara Antlaşmasına göre; Türk vatandaşlarının sadece vizesiz giriş değil, bunun ötesinde de hakları bulunmaktadır. Ayrıca bu hakların bir kısmı ATAD tarafından verilen kararlarda da tescil edilmiş durumdadır. Türkiye sadece vizesiz bir Avrupa ile yetinemez. Hukuki kazanımlarımız, bunun çok daha ötesinde olmalıdır.

YOKSA BU BİR TUZAK MI?

-Sadece vizesiz bir Avrupa için geri kabul antlaşmaları imzalanmalı mı ve geri kabul antlaşmalarını bir tuzak olarak görmek doğru mu?

Geri kabulün maliyetinin tam olarak analizi yapılmadan bu konuda net bir fikir söylemek mümkün değil.  Ancak AB uygulamaları kapsamında şu ana kadar elde ettiğimiz tecrübeler ışığında, Türkiye’nin geri kabul anlaşmaları ile yükleneceği ekonomik, siyasal ve sosyal maliyet; AB üyeliğine giden yol açık olmadığı sürece katlanılması gereken bir maliyet kesinlikle değildir. Hem maliyetin inanılmaz büyüklüğü hem de karşılığında elde edilecek olan çıkarın küçüklüğü mukayese edildiğinde; stratejik olarak bugünün koşulları altında bu tür anlaşmaları imzalamak, AB üyelik süreci içinde elimizdeki en önemli kozlardan birini heba etmek olacaktır. Satrançtaki benzetme ile bir piyon için iki kale feda etmek gibi bir şey olacaktır. Türkiye geri kabul anlaşmalarını yasa dışı göç konusunda kaynak ülkeler ve bizden önceki halkadaki transit ülkeler ile geri kabul antlaşması imzalamadan kabul etmesi, sonda atılacak adımın ilk aşamada atılması anlamına gelir. Ayrıca AB’nin geri kabul anlaşması imzaladığı ülkeleri, Türkiye ile paralel anlaşma imzalaması için bile teşvik etmediği, zorlamadığı bir ortamda böyle bir adımın atılmasını anlamak mümkün değildir.

BİR TAŞ İLE İKİ KUŞ

AB’nin Batı Balkan ülkeleri ile imzaladığı anlaşmalar karşılığında sunduğu vizesiz Avrupa, Türkiye’yi çevreleme politikasına da hizmet etmektedir. AB, bir taş ile iki kuş vurmaktadır. Bir yandan Batı Balkan ülkelerinden kaynaklanan istikrarsızlıkları ortadan kaldırmakta, diğer taraftan ise AB’nin yasa dışı göç yükünü mümkün olduğu kadar sınır ülkelerine ve dış sınırlarındaki ülkelere kaydırmaktadır. Türkiye’yi Batı Balkanlar üzerinden baskı altında tutmaya, bu ülkelere tanınan imtiyazlar ile Türkiye’yi bu konuda zorlamaya çalışmaktadır.

Türkiye geri kabul anlaşmaları konusunda aceleci davranmamalıdır. Geri kabul, sadece AB’nin yükünü almak ve onun en büyük sorunu kapsamında çözüme büyük ortak olmaktır.

TÜRKİYE BU KONUDA ACELECİ DAVRANMAZ

-Ama neyin karşılığında? Temel mesele budur. Neyin karşılığında Türkiye geri kabul anlaşmalarını imzalamalıdır?

Bu hususta ciddi bir araştırma yapılmalı ve ona göre neyin, ne zaman yapılacağına karar verilmelidir. Acele alınan kararlar ile geri dönülmez noktalara gelme riski mevcuttur.

Mültecilere yönelik coğrafi çekincenin kaldırılması, uluslararası insancıl hukuk açısından düşünülmesi gereken bir husustur. Ama geri kabul anlaşmaları, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve insancıl hukuk adına katlanılması gereken bir husus değildir. Sadece AB’nin yükünü hafifletmek için ve karşılığında en iyimser tahminle vizesiz bir Avrupa için bu yükün altına girmek, AB sürecinde stratejik bir adım olmayacaktır. Umarım Türkiye, bu konuda aceleci davranmaz.