"Güvenlikli bölge mülteci sorunu için ilk adım"
Türkiye’nin oluşturmak istediği güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge konusunda Almanya ve ABD’den de destek geldi.
ABD, güvenli ya da güvenlikli bölge tekliflerine bugüne kadar kapı aralamadı. Ancak bölgede değişen dengeler ve göç dalgası nedeniyle zor durumda kalan Avrupa elinin taşın altına koydu ve ABD'yi ikna etme çabasına girdi. ABD ile temaslar sürerken, Avrupa'nın son kozu ise 'uçuşa yasak bölge' oldu. Ankara'nın Suriye planı da Merkel'in yapmış olduğu “Şu andaki durumda orada çatışan tarafların hiç birinin saldırmayacağı bir bölge; yani uçuşa yasak bölge olsa çok faydalı olur” 'uçuşa yasak bölge' açıklamasıyla birbirini tamamlıyor. Ankara, 10 km derinlikte güvenlikli bir bölge oluşturularak, göç dalgasının burada durdurulabileceğini düşünüyor.
Türkiye’nin Suriye’deki etkisinin artırmasıyla birlikte ülkedeki denklemin daha da derinleştiğini dile getiren Prof. Dr. Ensar Nişancı, Almanya’nın güvenli bölge açıklamasıyla ilgili olarak, “Mülteci sorununun yansımalarıyla en çıplak şekilde karşı karşıya kalan ülkelerden biri Türkiye’den sonra Almanya. Bu sorunun da çözülmesi gerekiyor. Güvenlikli bölge bu açıdan ilk adım olarak görünüyor. Çözüm değil ancak ilk adım olarak görülebilir” dedi. ABD’nin de güvenlikli bölge için destek veriyor olmasının da önemini vurgulayan Prof. Dr. Nişancı, Türkiye’nin kara operasyonu iddialarının Suriye üzerindeki Rusya varlığının da sorgulanmasına sebep olduğunu söyledi.
Türkiye'nin oluşturmak istediği güvenli bölge konusunda ABD'nin ve Almanya'nın vermiş olduğunu desteğin önemini vurgulayan Namık Kemal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ensar Nişancı, bölgenin geleceğiyle ilgili AjansHaber'e değerlendirmelerde bulundu:
Türkiye’nin izlemiş olduğu politikalar ve Suriye vizyonunda yeni bir noktaya geldiğini belirten Prof. Dr. Nişancı, “Türkiye, Suriye’nin tamamı üzerine odaklanmaktan, Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğini tehdit eden alanlara odaklandı. Dolayısıyla öncelikler oluşturma noktasına geldi. Şuanda Türkiye için öncelikli mesele anti-Esad bir koalisyonun teşekkülü değil, anti PYD ve IŞİD karşıtı bir koalisyon oluşturmak” dedi.
“RUSYA, İRAN VE ABD, PYD ÖNCÜLÜĞÜNDE TÜRKİYE’Yİ KUŞATIYOR”
Bunun mekanizması olarak da Azez-Cerablus arasının korunması çok büyük önem arz ediyor. Buna karşı olarak da Türkiye bunu düşünürken, oradaki Rusya, İran ve ABD gibi ülkelerin PYD öncülüğünde Türkiye’yi kuşatan bir durum var. ABD açısından dolaylı olarak Türkiye’yi kuşatan ancak Rusya ve İran açısından doğrudan Türkiye’yi kuşatan bir durum söz konusu. ABD’nin Suriye’deki en temel önceliği IŞİD’in sınırlandırılması ve PYD’yi bu gerekçelerle destekliyor. Ancak İran ve Rusya için öncelikli hedefleri aktörle mücadele değil jeopolitik bir mücadele. Jeostratejik mücadelenin eksik parçalarından birtanesi Kandil’den başlayıp Afrin kampına kadar uzanan hatta Azez ve Cerablus arasının parçalanmış olması var bu bölgeyi birleştirmek istiyorlar. Türkiye’nin bu jeostratejik hamleye karşı hamle yapması gerekiyor. Türkiye’nin de burada jeostratejik mücadelesi var ama öncelik insani mücadele daha önemli.
“TÜRKİYE’NİN GÜVENLİKLİ BÖLGE OLUŞTURMASININ İKİ SEBEBİ…”
PYD, o bölgedeki Arap ve Türkmen nüfusuna karşı bir operasyon düzenleyip halkı ortadan kaldırmak istiyor. PYD, Rusya ve İran’ın desteklediği büyük stratejik hamlenin bir parçası olarak grünüyor. Bu nedenle Türkiye’nin o bölgedeki nüfus hareketliliğine engel olması gerekiyor. Bunun yolu da güvenlikli bölge oluşturmak ve uçuşa yasak bölge oluşturmak. Türkiye bu manada bu bölgeyi iki strateji ile korumak istiyor, birincisi Azez-Cerablus hattının kırmızı çizgi olması diğeri ise bu bölgenin havadan da vurulmasına engel olmak için güvenli bölgenin teşekkülü.
“GÜVENLİKLİ BÖLGE, MÜLTECİ SORUNU İÇİN İLK ADIM OLARAK GÖRÜNÜYOR”
Almanya’nın uçuşa yasak bölge desteği ve Suudi Arabistan’ın başını çektiği körfez ülkelerinin desteği çok önemli. Almanya’nın uçuşa yasak bölgeyi desteklemesinin iki sebebi var. Birincisi burada oynanan jeostratejik oyunun Avrupa Birliği ve Almanya üzerindeki etkilerini derinden hissediyor olmaları. İkinci sebep ise tabii ki mülteci meselesi. Mülteci sorununun yansımalarıyla en çıplak şekilde karşı karşıya kalan ülkelerden biri Türkiye’den sonra Almanya. Bu sorunun da çözülmesi gerekiyor. Güvenlikli bölge bu açıdan ilk adım olarak görünüyor. Çözüm değil ancak ilk adım olarak görülebilir.
“TÜRKİYE’NİN HAMLESİ, RUSYA’NIN VARLIĞININ SORGULANMASINA SEBEP OLDU”
ABD’nin öncelikleri üzerinden Türkiye koalisyonuna karşı durduğu o zemini ortadan kaldırmak için IŞİD’e karşı bir kara operasyonu düşüncesinin ortaya çıkması, İran ve Rusya arasında samimiyet testi oldu. Rusya’nın oradaki varlığını bir anlamda sorgulatan ve Türkiye’ye karşı yürütülen algı operasyonlarını ofsayta düşüren bir yaklaşım oldu. Bu aynı zamanda ABD’nin zorunlu olarak, İran ve Rusya’nın dolaylı olarak Türkiye’nin yanında yer alması zorunluluğunu da doğuruyor.
“ABD’NİN TEK HEDEFİ IŞİD DEĞİL”
ABD’nin bu siyasi düzeyde bunu ifade etmiş olması sahada da böyle davranacağı anlamına gelmemeli. ABD’nin o bölgedeki tek hedefinin sadece IŞİD’e karşı mücadele olarak Suriye’ye baktığını söylemek biraz indirgemecilik olur. ABD’nin de o bölgede jeostratejik hedefi var. Türkiye’nin özellikle PYD’ye karşı yapmış olduğu operasyonlarda yalnızlaşmak gibi bir ihtimali vardı. Türkiye’nin IŞİD’e karşı tutumu çok büyük bir kazanç oldu.
“TÜRKİYE DEVREYE GİRDİ, JEOSTRATEJİK OYUN YENİDEN KURULUYOR”
Güvenli bölgenin Azez ve Cerablus arasında kurulmalı çok önemli. PYD’ye başka mevzilerin verilmemesi gerekiyor. Afrin’in Kürt olmayan kesimlerine yönelik genişleme hareketleri, Cebelitürkmen’de aynı şekilde bir genişleme hareketlerine Türkiye’nin müsaade etmemesi çok önemli. Güvenlikli bölge son hamle olmayacaktır, ilk hamle olacaktır. Jeostratejik bu oyun uzun süre daha devam edecek. Oyun şuanda yeniden kuruluyor.
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haberlerin tüm hakları AjansHaber’e aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. AjansHaber tarafından üretilen haberlerin kaynak gösterilmeden kullanılması, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 36 ve 37. maddesine aykırıdır ve suç teşkil etmektedir. Ayrıca internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ile ilgili olarak 4 Mayıs 2007 tarihinde kabul edilen 5651 sayılı internet yasasına göre de bu durum cezai işlem gerektirmektedir.