Altyapı Sorunsalı
Günümüzde, en büyük değerlerden bir tanesi, branşına bakılmaksızın, oyunu ve başarıyı sürdürülebilir kılmaktan geçiyor...
Yakalanan anlık başarılarla ya da bir defalığa mahsus kupalarla değil, her yıl dahil olunan farklı kategorilerdeki yarışmalarda gösterilen süreklilik önem kazanıyor. O nedenle değil midir ki; “Küçük takımlar sonuçlarla, büyük takımlar başarılarıyla övünüyor”.
Futbol için bu sürekliliği sağlamak gerçekten çok pahalı. Günümüzün en popüler ve endüstriyel sporu olan futbol, doğası gereği, bu endüstrinin içindeki ana aktörlere, yani futbolculara, pastadan en büyük payı veriyor. Düşünün bir kere, 2016-2017 sezonunda İngiltere Premier Ligden alt lige düşen Middlesbrough’un; sadece yayın gelirleri, neredeyse 100 milyon sterlindi (an itibariyle neredeyse 600 milyon Türk Lirası, eski parayla 600 trilyon!). Premier Ligin sadece yayın anlamında büyüklüğü ise, 5 milyar sterlin civarlarında. Endüstri o kadar büyük ki, bir temaşa sanatı kabul edilebilecek futbol, başlı başına milyarlarca dolarlık bir ekonomi yaratıyor. Bu nedenledir ki, oyunun aktörlerinin; hem bulundurma, hem de satın alma değerleri göreceli olarak her sene artıyor. Artan maaşlar, yüksek primler, ödenen menajerlik paraları, oyuncu istekleri ile büyüyen harcamalar kulüplerin bütçelerini her geçen yıl biraz daha zorluyor. Futbolda; ilk 11’i oluşturmak, 18’i tamamlamak ve sonrasında da sezon boyu yararlanılacak 25 kişilik kadroyu kurmak, oldukça zahmetli ve giderek daha da pahalı hale geliyor. Sürekli transfer yapmak, sürdürülebilir olmadığı gibi, günümüz bütçe yönetimlerindeki başarısızlıklar nedeniyle de neredeyse imkansız gibi. Halbuki tüm spor dallarında olduğu gibi bunun da daha uygun maliyetli bir çözümü ve sihirli bir kelimesi var; altyapı.
Bu sihirli sözcük herkesin diline pelesenk olmuş durumda. “Altyapı çok önemli, alt yapıya çok değer veriyoruz, burası futbol fabrikamız olacak” gibi cümleleri, lafazan yöneticilerin ağzından hep duyuyoruz. Buna rağmen, ortaya çıkan ürün neredeyse yok denecek kadar az. Uluslararası arenada yıllardır bu konuda çok iyi olan kulüpler var; Ajax, Porto, Benfica gibi. Ülkemizde ise dönem dönem bu anlamda parlayan ama devamlılığı olmayan takımlar var; Gençlerbirliği, Gaziantepspor -ki neredeyse yok olmaya doğru giden bir Gaziantepspor- gibi. Diğer taraftan kendisine bir program belirlemiş, son dönemde altyapı konusunda ciddi çalışmalar yapan, Türkiye 1. Liginde yabancısız ve çok az transferli ve neredeyse tamamı altyapılı oyuncularıyla ilk 10 hatta ilk 5 mücadelesi veren, bunu bir amaç edinen ve oyuncu ihraç etmeye de başlayan bir kulübümüz de var; Altınordu. Altınordu zaten başlı başına bir yazı konusu. Gittiği yolu takdir etmemek de mümkün değil elbette ama sadece bir kulübümüzün çabaları ne kadar yeterli?
Cesareti, koltuk korkusu sarıyor. O yüzdendir ki altyapıdaki bir maçta elde edilen galibiyet ya da sezondaki kupa önemli hale geliyor. Diğer taraftan, A takım örneğin; 4-4-2 şablonunda oynarken, altyapının her bir yaş kategorisi kendi düzeninde oynuyor, hatta bazen şablonu bile olmuyor. Alt yaş guruplarından bir üste ya da A takıma çıkma yeteneği ve nadir şansı olan oyuncu da, sudan çıkmış balık gibi bir de yükseldiği takıma alışma dönemi geçiriyor. İşleyen bir makinedeki dişli olacağına, o dişliler arasında öğütülen bir parça haline geliyor. Oysaki altyapıdaki bir oyuncu; 10 sene boyunca A takımın futbol stratejileri ile yoğrulsa, altyapıda; oyun gelişimine, futbol ahlakına, kişisel gelişime odaklanılsa, belirli bir vizyon koyulup, hedefler belirlense, planı, programı olmayan, çoğu eski futbolcu ve hatırla göreve gelmiş altyapı sorumluları yerine, akademik olarak kendini geliştirmiş, altyapıyı zıplama taşı değil, hedef kategori seçen, bilgili, ahlaklı, gelişime açık, vizyoner hocalar göreve getirilse, bir yöneticinin ya da iyi bir menajerin tanıdığı değil, sponsoru (!) yani etkin bir menajeri olmasa dahi, yeteneği ve yetkinliğiyle, kısacası liyakatıyla, ön plana çıkacak oyuncuların gelişimi tercih edilse, her sene en az 2’şer oyuncunun A takımlara katılması ve ana aktörlerden biri olması işten bile değildir. Altyapıdan gelen oyuncunun maliyetinin transfer edilenden daha düşük olması ve hatta altyapıdan yetişen oyuncunun takıma olan aidiyeti bile, başlı başına en büyük getiri değil de nedir?